Adını televizyon tarihine altın harflerle yazdıran The Sopranos ekranlara veda edeli tam 14 sene oldu. Dizinin unutulmaz finali halen çokça tartışılmakta, Amerika’da televizyon programlarında eleştirmenlerce üzerine konuşulmaya devam etmekte olan dizinin hiç kuşkusuz en unutulmaz karakteri de baş karakter Tony Soprano’ydu. 6 sezon, 86 bölüm boyunca Tony Soprano’yu her şeyiyle adeta üzerine giyen James Gandolfini, çok büyük bir kesime göre televizyon dizileri tarihinin en unutulmaz performansına imza atmıştı.
Kahvaltı sahnelerinde artık bir ekol haline gelen bornozuyla buzdolabından yemek yiyen, gazetesini okuyan ve etrafa bazen küfürler, bazen de sevgi saçan Tony Soprano televizyonda çok özel bir yere sahip.
Bu yazıyı yazma fikri ise henüz 20 küsur saat öncesine dayanıyor. Çok sevdiğim bir arkadaşımla sohbet ederken bana yarıda bırakmak zorunda kaldığı The Sopranos’a yeniden başlayacağını söylediğinde aklıma geldi. Dizinin gerçek anlamda hastası bir insan olarak, üzerine konuşmaya başlar başlamaz yine diziye, karakterlere, mekanlarına, alt metinlerine olan özlemim canlandı. Daha çok sinefillerde görülen bu hissi onlar çok iyi bilirler aslında. Bazı film ve dizilere duyduğumuz hayranlık çok başka yerlere evrilir, gündelik hayatta bu filmlerden dizilerden sahneler, replikler akla gelir, düzenli olarak her sene en az iki defa izlenir vb gibi şeyler olur. İşte bu yazı da tam olarak böyle ortaya çıkmış oldu.
TONY SOPRANO NEYİ TEMSİL EDİYOR?
Bu yazımızda siz okuyucularımıza Tony Soprano’nun yapmayı sevdiği aktivitelerden, sevdiği televizyon programları, sinema filmleri, oyuncular gibi şeylerden konuşarak onun aslında neyi temsil ettiğini analiz edeceğiz. Başlığın bu yüzden çok yerinde olduğu kanısındayım. İsterseniz başlayalım.
TONY SOPRANO’NUN KONUSU NEDİR?
Dizinin özellikle ilk 3 sezonunda Tony’nin çocukluğu çokça irdelenir. Çocukluğunda özellikle annesi tarafından çok itilip kakıldığını ve sevilmediğini veya zorla sevildiğini görürüz. Tabi ki Tony’nin annesi Livia Soprano’nun oğluna bunu en azından o yıllarda bilinçli olarak değil, kendi yaşadıklarının bir dışa vurumu olarak yaptığını anlamak zor olmaz. İtalya’dan Amerika’ya göç eden Sopranolar elbette her göçmen gibi Amerikan Rüyası’nın hayalini kurmuşlardır ancak gerçek dünyayı gördüklerinde bunun bir yalan olduğunu da idrak etmeleri geç olmamıştır. Livia Soprano da oldukça baskın bir karakterdir. Kocası Johnny Boy Soprano, abisi Corrado Soprano ile birlikte Jersey’in altını üstüne getirirlerken evin otoritesi Jonny Boy’dan çok anne Livia olmuştur. Bu yüzden kocasından görerek işkence çektiği ama içten içe de özendiği erk iktidar olma arzusunu çokça oğlu Tony üzerinde uygulamıştır. Büyük kızı Janice ise annesinin bu tavrını önceden fark edip yaşının da verdiği akıl ve olgunlukla 17-18 yaşlarında evi terk etmiş, hippi hareketine katılarak nispeten de olsa ailesinin etkisinden kurtulmuştur ancak diziye katıldığında görüyoruz ki ailesinden içine işlemiş olan faşizm ve ırkçılık onda da ortaya dökülüyor.
TONY SOPRANO’NUN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
Burada biraz Tony’nin ‘mutlu aile’ özlemi, sevgisizlik gibi kavramlarla olan bağına da parmak basmamız gerekiyor. Özellikle daha ilk bölümdeki ördek ailesi bunun için muazzam bir örnektir. Tony, bir sabah uyandığında evlerinin havuzunda yüzmekte olan bir ördek ailesi görür ve inanılmaz mutlu olur, havuza girip onlarla ilgilenmeye ve oynamaya başlar. Onlar havuzu terk ettikten sonra da uzun bir depresyona girecektir. Bu ördek sekansı bize Tony’nin o ördekleri kendi sahip olamadığı mutlu aile tablosunun metaforu olarak gördüğünü anlatır. Tony Soprano’nun kişiliğinin oluşumuna, hayatına en çok etki eden şey kesinlikle sevgisizliktir.
Ailevi geçmişten sonra yeniden Tony’nin gündelik yaşamına döndüğümüzde ise Tony’nin bitmeyen açlığı ve yemek yemeleri, The Public Enemy hayranlığı, İkinci Dünya Savaşı belgesellerini izlemekten ayrıca zevk alması gibi anekdotlar diziyi çok başka yerlere götürüyor. Tony Soprano 6 sezon boyunca düşmanlarını öldürüyor, öldürtüyor, ailesinde özellikle annesi ve karısı Carmela ile arasındaki çekişmeyi kontrol altında tutmaya çalışıyor, dışarıda metresleri oluyor, kumar oynuyor, uyuşturucu işine giriyor vb gibi daha onlarca karanlık işe imza atarak hayatını yaşıyor. Tüm bunlardan mütevellit Tony’nin durmadan, haz alarak yemek yemesinin yanında oldukça uzun boyu ve cüssesini de hesaba kattığımızda onun ‘doymak bilmeyen bir Amerika’ olduğu sonucuna varıyoruz.
DİZİDE AMERİKA TARİHİNE VURGULAR YAPILIYOR
Kızı Meadow’un Afrika kökenli siyahi erkek arkadaşına ırkçılık göndermeli yaptığı espri, oğlu A.J.’in okuldaki tarih dersinde siyahi bir öğretmen tarafından Kolomb’un kolonici kölelik savunmacılığının ders olarak anlatıldığını duyduğunda ona küfür ederek Colomb’u sorgusuz sualsiz savunması ve oğluna “Kristof Kolomb bu evde bir kahramandır” demesi gibi şeyler Amerika tarihinin içinde asla sönmeyen ve sönmeyecek olan ırkçılık meselesinin irdelenmesi gibi daha birçok şey Tony Soprano karakterinin kusursuz yazılmış bir Amerika alegorisi olduğun sonucuna ulaştırıyor bizleri. Savaş belgeselleri, gangster filmleri gibi zevkleriyle Katolik beyaz erkekliğini sürekli olarak tatmin etmesinin yanı sıra asla vazgeçmediği koyu makyavellistliği de tüm diziye yansıyor adeta.
Dünyada dil, din, ırk, ülke fark etmeden mafyanın en değişmez olgusu olan çıkarcılığın başta Tony olmak üzere diğer mafya üyelerinin de içlerine işlemiş olması, Amerika’nın tarih boyunca siyaset sahnesinde her şeyi kendi çıkarına göre idare etmesinin de belki bilerek belki de bilmeyerek kuvvetli bir metaforuna dönüşüyor.
Bu yazımızda Tony Soprano’nun analizini yapmaya çalıştık. Aslında kendisi de, dizi de üzerlerine kitap yazılacak kadar felsefik, siyasi, sosyolojik alt metinler, göndermeler, metaforlar içeriyor ancak biz bu yazıda biraz daha kısıtlı olarak siyasi, sosyolojik bir analiz yapmaya çalıştık. Ve tam olarak sadece Tony’nin üzerinde durmaya çalıştık. Umarım bu yazıdan istediğinizi alırsınız.