Cuma, Kasım 22, 2024

Aşk Hayatında Şanssız Bir Edebiyat Dahisi ve Ressam; Halil Cibran

“O, Batıyı kasıp kavuran ilk Doğulu fırtınadır”. (ABD Başkanı Woodrow Wilson)

Kuzey Lübnan’ın dağlık Bişerri bölgesinde Maruni bir Hristiyan aileden dünyaya gelen Halil Cibran, yaşamının ilk yıllarından itibaren özel bir kişiliğe sahip olduğunu göstermiştir. Cibran, geniş yemyeşil çayırlar, çağlayanlar ve birçok güzelliklerle bezenmiş bir doğa ile iç içe büyür. Bu durum, onun uçsuz bucaksız hayal gücünü de temelini oluşturacaktır. Ancak küçük yaşta kayalıktan düşmesi sonucu bir omzu sakat kalacak ve yaşamı boyunca diğer omzuna nazaran daha zayıf olacaktır. Geçirdiği bu kaza, onun zaten var olan içe dönük yapısını daha da karamsar bir hale getirir. Halil Cibran, annesi Kamile Cibran’ın 3. eşi Halil Cibran’dan (babası ile aynı adı taşımaktadır.) dünyaya gelmiştir. Babası, sorumluluk sahibi olmayan bir insandır ve bu durum ileride aile içinde sorunlara da yol açacaktır. Anne Kamile Cibran ise, eğitim almamış ancak buna rağmen çok güçlü bir karaktere sahiptir. Ayrıca Cibran’ın Peter adında bir ağabeyi, Marianna ve Sultana adında da iki kız kardeşi vardır.

Baba Halil Cibran’ın vergi kaçırmak ile ilgili bir konudan hapse girmesi sonucu aile büyük bir ekonomik sıkıntıya düşer. Bu sebeple Cibran okula gidemez. Ancak bölgedeki bir papazın yanına giderek ondan Arapça ve teoloji dersleri alır. Ona ders veren papaz, çok geçmeden Cibran’ın yeteneğini keşfeder ve ona felsefe ile tarih kitapları da vermeye başlar. Fakat ailenin içinde bulunduğu sıkıntılar nedeniyle anne Kamile, ailesini alarak ABD’ye göç etmek gibi radikal bir karara varır. Bu sırada baba Halil hapisten çıkmasına rağmen ailesiyle birlikte göç etmek istemez ve onları yine bir başına bırakır. Ancak Kamile’nin dirayeti sayesinde aile Boston’a göç edip yeni bir düzen kurar. Kamile Cibran’ın güçlü mizacı, Halil Cibran’ın ileride bir kadın hakları aktivisti olmasında çok önemli bir yer teşkil edecektir. Ayrıca Kamile, oğlunun içine kapalı olan ruh halini aşması için onu Boston’ın entelektüel çevrelerine sokmaya da özen gösterir. Halil, buradaki eğitimine yerel bir okulda devam eder. Okuldaki öğretmenleri çok geçmeden Halil’in resim yeteneğini keşfeder ve onu bu entelektüel dünya ile tanıştıracak kişi olan Fred Holland Day ile tanıştırır.

Aşk Hayatında Şanssız Bir Edebiyat Dahisi ve Ressam; Halil Cibran
Fred Holland Day

Day’in desteğini alan Cibran, kısa sürede sanat çevrelerinde tanınmaya başlar, ancak ailesi Cibran için endişelenip eğitimini tamamlaması için onu Lübnan’a geri gönderir. Cibran burada Arapçasını geliştirmeye özen gösterir, zira ne Arapça okuyabilmekte ne de yazabilmektedir. Özellikle İncil, Cibran’ı bu süreçte çok etkiler. Ancak okulun kuralcı tutumu Cibran’ı sürekli rahatsız etmektedir ve sonunda bu baskıya dayanamayıp okulu bırakma kararı alır. Bir süreliğine arkadaşı ile kalarak Lübnan’ın bağımsızlık davası üzerine kafa yorar.

Aşk Hayatında Şanssız Bir Edebiyat Dahisi ve Ressam; Halil Cibran
Halil Cibran’ın Lübnan’da iken çekilen bir fotoğrafı.

Halil Cibran, ailesine çok bağlı birisi olmuştur hep. Lübnan’da iken kardeşi Marianna’nın bağırsaklarından hastalandığı haberini alır. Bunun üzerine derhal Boston’a dönmeye karar verir. Ancak döndüğünde kardeşi henüz 14 yaşında iken ölmüştür. Ayrıca annesi ve Küba’da hastalanan ağabeyi Peter da Marianna’nın ölümünü takiben çok kısa bir süre içinde vefat ederler. Halil Cibran, yaşanan bu ölümler karşısında tamamen yıkılmıştır. Ailesinden kalanları satıp kendisini tamamen sanata adayarak teselli bulmaya çalışır.

Aşk Hayatında Şanssız Bir Edebiyat Dahisi ve Ressam; Halil Cibran
Josephine Peabody

İlk büyük aşkı Josephine Peabody ile de bu dönemde yakınlaşmaya başlar. Aslında ikilinin tanışması, Halil’in Lübnan’a geri dönmesinden önce Day’in bir sergisinde gerçekleşmiştir. Halil ilk görüşte etkilendiği bu güzel şaire bir resmini hediye etmiştir. Ayrıca Lübnan’da iken de sık sık mektuplaşmışlardır. Josephine, bu garip genç ressam ve şairden çok etkilenmektedir. Ancak Halil’in evlenme teklifini bu hoşlantıya rağmen reddeder ve başka bir adamla evlenir. Fakat bu yaşananlar yine de aralarındaki dostluğu bitirmez. Josephine, elinden geldiğince Halil’in çalışmalarını finanse etmeye çalışır. Ancak bu rolü çok geçmeden bir başka kadın üstlenecektir. Bizzat Josephine, kocasının sahip olduğu sanat okulunu yöneten çok önemli bir kadını Halil ile tanıştırır. Halil Cibran’ın sanat yaşamına damga vuran bu kadının adı Mary Haskell’dır. Mary, Halil’den 10 yaş daha büyüktür ve kendi sanat okulunu yöneten oldukça güçlü bir kadındır. Halil Cibran’ın yazarlık yaşamında ciddi bir sıkıntı olan dil sorununu aşmasında da oldukça önemli bir yere sahiptir. Arapça yazılarını İngilizceye çevirmektense doğrudan İngilizce yazması konusunda onu cesaretlendirir ve nitekim ilk İngilizce eseri olan “Deli” (The Madman), onun desteği ile yayımlanır. Mary Haskell, özellikle maddi konularda Halil Cibran’a çok yardımcı olmuştur. Bu durum dönem dönem Cibran’ı rahatsız etse de ikili arasındaki ilişki hiç bozulmamıştır.

1 Temmuz 1908’de Halil Cibran, Paris’e Academie Julien ve Ecoles des Beaux’da sanat okumaya gider. Fransız kültüründen oldukça etkilenen Halil Cibran, günlerini sanat sergilerinde ve müzelerde geçirmeye başlar. Çağdaş İngiliz ve Fransız yazarlarının kitaplarını okur. Özellikle de William Blake’in eserlerini dikkatle inceler. Öte yandan bu seyahat, onun sanatsal eğitiminin eksikliğini açığa vurmuştur. Ancak Cibran’ın asi doğası kendisini yine gösterir ve akademinin katı disiplininde eğitim almayı reddeder. Lübnan’daki eski arkadaşı Yusuf El-Huvayik ile karşılaşmasından sonra kendilerini sanattaki modern eğilimleri anlamaya ve yorumlamaya adarlar. Ayrıca ikili, Picasso’nun Kübizm’inden de çok etkilenmiştir. Halil, yine bu dönemde kendi sanatı üzerinde derin izler bırakan ünlü heykeltıraş Auguste Rodin ile tanışacaktır. Paris’te bir süre kaldıktan sonra Arap yazar Emin Rihani ile birlikte Londra’ya giderek Arap Rönesansı gibi konular üzerine kafa yormaya başlar.

31 Ekim 1909’da Halil Cibran, bütün yurt dışı yolculuklarını sonlandırıp ABD’ye dönmeye karar verir. Ancak Cibran, Boston’da yaşamak istememektedir ve Mary’e New York’a taşınma teklifini sunar. Mary bu teklifi anlayışla karşılar. Cibran, New York’a yerleştikten sonra 10 Aralık’ta Mary Haskell’a evlenme teklifi eder, ancak yine reddedilecektir. Zira Mary, aradaki yaş farkını düşünerek toplumdan alabileceği tepkiler nedeniyle de bu teklife olumsuz bir yanıt vermiştir. Ancak ikilinin ilişkisi bu olay üzerine de bozulmamıştır. Fakat yine de Mary, Cibran’ın yazılarını düzenlemeye ve finanse etmeye yine devam eder.

Aşk Hayatında Şanssız Bir Edebiyat Dahisi ve Ressam; Halil Cibran
Halil Cibran’ın çizimiyle Mary Haskell

1914’te başlayan 1. Dünya Savaşı üzerine Cibran’ın ilgisi yeniden ülkesinin bağımsızlık mücadelesine döner. Hatta bir ara savaşta bizzat yer almayı bile düşünür. Ancak omzundaki rahatsızlık yüzünden bu düşüncesinden vazgeçmek zorunda kalır. Bunun yerine ülkesindeki direnişçileri finanse etmek için tüm enerjisini sarf etmeye koyulur. Savaş sonrasında ülkesindeki düzeni revize etmek ve bölgede var olan mezhepsel çatışmaları azaltmak üzerine faaliyetlerde bulunur. Bu arada sanatsal yaşamını da sürdürmeye devam eder ve çeşitli dergilerde birçok makale ve şiirlerini yayımlatır. Birçok farklı oluşumda bulunarak Arapça çeviri üzerine daha fazla ağırlık verir. Nitekim Ekim 1923’te en önemli eseri olarak nitelediği “Ermiş”i yayımlar. Ayrıca bu süreçte Arap yazar Mey Ziyade ile olan ilişkisi de başlamış olur.

Aşk Hayatında Şanssız Bir Edebiyat Dahisi ve Ressam; Halil Cibran
Mey Ziyade

Mey Ziyade ve Halil Cibran, Cibran’ın 1912’de yayımladığı “Kırık Kanatlar” vesilesiyle tanışmıştır. Mey Ziyade, eserde geçen “Selma Karami” karakterinden çok fazla etkilenmiş ve bunu mektuplarında Cibran’a anlatmıştır. O tarihten beri bu ikili mektuplaşırlar. Yaklaşık 20 yıl sürecek olan ve mektuplaşmalarla etkileşim halinde olan bu aşk, Cibran’ın 1931’deki ölümü ile sonlanacaktır. İlginç olan şey; Halil Cibran ve Mey Ziyade, hayatta birbirlerini görme fırsatı varken asla bunu gerçekleştirmemişlerdir. 1928’de sağlığı kötüleşmeye başlayan Halil Cibran, ağrılarını hafifletmek için kendisini alkole verecektir ve nitekim bu durum, sağlığının kötü gidişatını daha da kötü bir hale getirecektir. Tüm bu olumsuz gelişmeler neticesinde Halil Cibran, 10 Nisan 1931’de karaciğer büyümesi ve siroz nedeniyle yaşamını yitirecektir. Cibran’ın ölümü sonrası Mey Ziyade, derin bir ruhsal bunalıma girecek ve asla eski haline kavuşamayacaktır.

Ölümünden sonra Halil Cibran’ın naaşı 2 gün ABD’de hayranlarına gösterildikten sonra Eylül 1931’de memleketi Lübnan’a getirilir. Lübnan halkı kendilerine büyük bir servet bağışlayan bu kişiyi muhteşem bir törenle karşılar ve Güzel Sanatlar Bakanlığı, Cibran’ın naaşını bizzat dekore eder. Hazırlıkları tamamlandıktan sonra Cibran, ebedi istiratgahı olan ve doğduğu Bişerri’de Mar Sarkis Manastırı’nın tarihi bahçesine gömülür. Ancak bir süre sonra mezarı hırsızlar tarafından yağmalanır ve ünlü sanatçının kemikleri çalınır. Tüm yaşamı boyunca sürgün yaşayan Cibran, öldükten sonra da bu acı kaderden kurtulamaz…

Aşk Hayatında Şanssız Bir Edebiyat Dahisi ve Ressam; Halil Cibran
Halil Cibran’ın Lübnan’daki mezarı.
Hasan Ali Hamarathttp://populerakim.com
İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Mezunu

Related Articles

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -

Son Yazılarımız