Hazırlayanlar
Spor Yazarlarımız: Ahmet R. Özden & Cihat Kuran
2017 yılını geride bırakıyoruz. Popüler Akım ailesinin spor ekibi olarak yılın bize göre en çok yankı uyandıran spor olaylarını hep beraber hatırlayalım istedik. Öncelikle belirtelim ki “Yılın En Büyük Spor Olayları” ya da “Yılın En Önemli Sportif Başarıları” gibi bir başlığımız yok. Geride bıraktığımız bu yılda hafızalarımıza en çok kazınan olayların sıralandığı bir liste bu. Bazı olayları yazarken yeniden üzüldük, bazılarını yazarken bir kez daha mutlu olduk. Bazılarında ise yeniden o heyecanı yaşarken bazılarını da ileride unutabilmiş olmayı diledik. Hazırsanız nesnellikten son derece uzak bu liste ile 2017 yılının bizde iz bırakan olaylarını tekrar yaşayalım…
ROGER FEDERER ve RAFAEL NADAL
Tenisi takip edenler son yıllarda WTA organizasyonun ne kadar sürprizlere açık bir tur olduğunu biliyordur, özellikle Serena Williams’ın olmadığı turnuvalarda. ATP’de ise durum biraz farklı. 2006-2016 yılları arasında düzenlenen toplam 44 Grand Slam turnuvasında Roger Federer, Rafael Nadal ve Novak Djokovic’in toplam 36 şampiyonluğu bulunmakta. Kalan 8 Grand Slam turnuvasında ise 3’er zaferi bulunan Stan Wawrinka ve Andy Murray’i de eklersek turun ne kadar dominant geçtiğini daha rahat anlayabiliyoruz. Aynı 11 yıllık tarih aralığında WTA’ de ise toplam 44 turnuvada tam 17 ayrı şampiyon görmekteyiz. 2017 sezonu başladığında ise ATP’deki bu hegemonyanın nispeten de olsa etkisini kaybetmesi olası görülüyordu. Federer 36 yaşındaydı ve 5 yıldır herhangi bir Grand Slam zaferi elde edemiyor, Rafa ise sakatlıklardan bir türlü kurtulamıyordu. Djokovic ve Murray ise alışıldık form durumlarından çok uzaklardı. Yeni sezonun ilk Grand Slam’i gelip çattığında sürpriz adayları konuşulurken, finalde turnuvaya 17. seribaşı olarak katılan Federer ve 9. seribaşı olarak katılan Nadal karşı karşıya geliyordu. Federer 3 saat 38 dakika süren karşılamayı 3-2 kazanarak 2012 Wimbledon’dan sonra ilk, toplamda ise 18. Grand Slam’ini elde ediyordu. Takvimler haziran ayını gösterdiğinde ise Toprağın Kralı Nadal zirveyi devralmış ve ezeli rakibi Federer’in katılmadığı Roland Garros’ta 10. şampiyonluğuna ulaşarak “La Decima” demişti. Bu zaferle Nadal, Pete Sampras’ı geçerek tarihin en çok Grand Slam zaferi kazanan ikinci oyuncusu olurken tek bir Grand Slam’i en çok kazanan erkek tenisçi ünvanını da eline geçiriyordu. Wimbledon’ da ise toprak kort sezonunu tamamen dinlenerek ve bireysel antrenman yaparak geçiren Majesteleri Federer mutlu sona ulaşıyordu. 19 zafer ile tarihin en çok Grand Slam kazanan oyuncusu Federer, Wimbledon turnuvasını da en çok kazanan (8) ve en yaşlı kazanan ünvanlarının da sahibi oluyordu. Takvimin son büyük turnuvasına geldiğimizde ise Arthur Ashe kortunda gülen taraf yeniden dünya bir numarası olan Rafael Nadal olmuştu. Böylece bir takvim yılındaki tüm Grand Slamleri 2010 yılından sonra ilk kez bu ikili süpürmüş ve tenis tarihinin belki de en iyi iki oyuncusu olduklarını bir kere daha tüm dünyaya göstermişlerdi.
NAİM SÜLEYMANOĞLU ARAMIZDAN AYRILDI
Sadece Türk spor tarihinin değil, dünya spor tarihinin de en önemli isimlerinden biriydi Naim Süleymanoğlu. Bulgaristan’da Naum Shalamanov olarak doğmuştu aslında. Ama daha sonra 1986’da Türk vatandaşlığına geçti ve 1988 Seul Olimpiyatları’nda Türkiye’ye güreş dışında ilk kez altın madalya getiren isim oldu. 1992 Barselona’da da olimpiyat şampiyonu unvanını koruyarak altın madalyayı ülkemize getiren Cep Herkülü, aynı yıl dünyada Yılın Sporcusu ödülünü kazandı. 1996 Atlanta’da da unvanını koruyan Naim, üç ayrı olimpiyat oyununda altın madalya alan ilk sporcu olarak tarihe geçti. Emekli olduğunda kırdığı onlarca dünya ve olimpiyat rekorlarının yanı sıra madalyalarıyla da tarihe adını altın harflerle yazdırdı Naim. Bu yılın Eylül ayında karaciğer nakli olan ve tedavisi süren efsane isim, 19 Kasım’da tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu. Huzur içinde yat cep herkülü!
USAİN BOLT’UN VEDASI
Jamaika için kısa mesafe sprint koşuları milli spor gibi bir meseledir. Bu topraklarda sprint için özel genler bulunmakta ki artık herkes tarafından kabul ediliyor. Son dönemde Asafa Powell, Johann Blake, Nesta Carter gibi erkek; Elaine Thompson, Shelly-Ann Fraser-Pryce ve Veronica Campbell-Brown gibi kadın sprinterler olimpiyat oyunlarını ve dünya şampiyonalarına damgalarını vurmuştu. Tüm bunların arasında ise Usain Bolt’un çok ama çok ayrı bir yeri var. 31 Mayıs 2008’de ilk kez 100 metreyi 9.72’de koşarak dünya rekoru kırar. Ardından 2008 Pekin Olimpiyatlarında 100 metre rekorunu 9.69’a çeker. 200 ve 4×100 bayrak yarışında da altınları toplayan Bolt, 2009’da Berlin’de insanlığın sınırlarını zorlar. 100 metreyi 9.58 gibi saçmalık düzeyinde bir dereceyle koşarak hem dünya rekorunu geliştirir hem de altın madalyayı kimselere bırakmaz. 200 metrede ise yine kendine ait 19.30’luk dereceyi inanılması güç bir şekilde 19.19’a çekerek dubleyi tamamlar. 2016 Rio Olimpiyatları’nda son kez 100, 200, 4×100 olimpiyat altını üçlemesini yapan Bolt 2017 Dünya Şampiyonası ile atletizme veda edeceğini açıklar. Çok ciddi sakatlıklarla boğuşmuyor olmasına ve yaşının henüz çok ileri olmamasına rağmen Bolt’un hayatında en önemli şey eğlenmek. O, kendisini bizlerden ayıran özel genlere sahip olsa da her yarış için insan üstü tempolarda hazırlık süreçleri geçirdi. Artık kendisine de daha fazla vakit ayırmak istiyordu. 2017 Dünya Atletizm Şampiyonası’nda son bir altınla kariyerini taçlandırmasını bekliyordu herkes. Kariyeri boyunca hiçbir Dünya Şampiyonası 100 metre finalinde geçilmeyen Bolt, kariyerinin son bireysel yarışında Justin Gatlin ve Christian Coleman’ın arkasında üçüncü sırada kaldı. Yaklaşık bir hafta sonra ise son kez 4×100 metre yarışı için pistteydi. Son yüz metrede bayrağı taşıyacak Bolt, acılar içinde yerde kalarak yarışı tamamlayamadı. Kariyeri boyunca neşeli ve sempatik tavırları ile tüm atletizm sevenlerinin ilgisini toplayan Jamaika’lı yıldız, kendisinin aksine üzüntülü bir veda ile aktif sporculuk yaşamına nokta koydu. Evet, gittiği her organizasyonda en çok ilgiyi ve sempatiyi toplayan oydu, evet kırdığı rekorların geliştirilmesi çok çok ve çok güç. Ama tüm bunların dışında onu en özel yapan şey ise kariyeri boyunca asla dopingle anılmadı. Dileyelim ki gerçekten de bıraktığı bu miras tamamen hilesiz olsun. Öyle olsun ki biz de onu kariyerinin son yarışında yerde acılar içinde yatarken değil, rekorlar kırmadan önce kameralar karşısındaki neşeli haliyle hatırlayalım..
REAL MADRİD’İN KUPA ŞOVU
Real Madrid halihazırda başarılarıyla, tarihiyle Avrupa’nın bir numaralı kulübü olarak öne çıkıyor. Ama özellikle 2017 Real Madrid için efsanevi bir yıl oldu desek yanlış olmaz. Önce Mayıs’ta LaLiga’yı şampiyon olarak tamamlayan Real, ardından Haziran’da Şampiyonlar Ligi finalinde Juventus’u 4-1 gibi çok net bir skorla mağlup ederek Kupa 1’i üst üste 2 yıl kazanan ilk takım olma başarısını gösterecek ve ardından Ağustos ayında önce UEFA Süper Kupa’yı Manchester United’dan, İspanya Süper Kupası’nı da Barcelona’dan alarak yeni sezona müthiş bir başlangıç yapacaklardı. Böyle bir başlangıcın ardından, onlar için tam anlamıyla hayal kırıklığı içinde geçen bir sezon olmasına rağmen yılın son ayında da FIFA Dünya Kulüpler Kupası’nı kazanarak 2017’yi tam 5 kupayla kapatmış oldular.
MICHELE SCARPONİ ARAMIZDAN AYRILDI
Bisiklet, takım içindeki görev tanımlarının en net olduğu spordur. Takımdaki kimi sporcunun görevi yarış esnasında liderine su ve malzeme desteği sağlamak, kiminin görevi tehlikeli yokuş ve virajlarda en öne gelerek grubun kazadan uzak bir şekilde inişi tamamlamasını sağlamaktır. Michele Scarponi’nin ise uzun yıllar boyunca görevi işkenceye dönüşebilecek zorlu dağ etaplarında genel klasmancı takım liderlerine domestiklik yapmaktı. 2017 yılında kendi topraklarında düzenlenen büyük tur Giro’da bu durum değişebilirdi. Nibali’nin takımdan ayrılması ve Fabio Aru’nun sakatlığı sebebiyle 100. İtalya Bisiklet Turu’nda Astana’nın lideri 37 yaşındaki Scarponi olacaktı. Ancak bu olmadı. Tour of the Alps’de genel klasman dördüncüsü olan Scarponi, 22 Nisan 2017’de İtalya’nın Filottrano şehrinde papağanı Frankie ile antrenman yaparken bir kamyonetin kendisine çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Peleton içerisinde her zaman çok sevilen ve saygı duyulan bir bisikletçi olan Scarponi’nin vedasını bir kere daha hüzünle anarken geriye kendisini kaza yaptığı yerde bekleyen papağan Frankie’nin bu acı dolu fotoğraf kaldı.
CHRİS FROOME ve DOPİNG
Team Sky 2009 yılında arkasında devasa bir sponsor desteği ile bisiklet dünyasına adım attığında en büyük mottoları marjinal kazanımlar ibaresiydi. Dopinge asla bulaşmayarak yeni antrenman teknikleri, özel bisikletler ve ekipmanlar ile yüksek bütçeleri sayesinde transfer ettikleri önemli yıldızlarla yola çıkan ekibin gözü Fransa Bisiklet Turu’ndaydı. Chris Froome’un kaza yapıp devam edemediği 2014 yılı dışında 2012-2017 yılları arası altı Tour’un 5’ini kazanmayı başardılar. Yıllarca Lance Armstrong’un dopingli olduğunu vurgulayan nadir gazetecilerden David Walsch bile onların temiz olduğuna inanıyordu uzun bir süre. Derken geçtiğimiz sene, 2012 yılında Bradley Wiggins’in kazandığı Tour de France öncesi şüpheli bir çanta ile doping iddiaları gün yüzüne çıktı ancak bu iddialar tam olarak kanıtlanamadı. Ama pandoranın kutusu açılmıştı. Bu sene ise Fransa Bisiklet Turu’nu dördüncü kez kazanan Chris Froome La Vuelta’ya da favori olarak katılmış ve kırmızı mayonun sahibi olmuştu. Aralık ayında ise bir skandal daha patladı. 7 Eylül’deki Vuelta etabı sonrası Froome’dan alınan örneklerde “salbutamol” maddesine rastlanmış ve bunun sonucunda açılan B numunesinde de sonucun aynı olduğu görülmüştü. Froome ise astım hastası olduğunu ve söz konusu ilacın nefes açmaya yarayan bir ilaç olduğunu ve izin verilen sınırlarda kullandığını iddia ediyordu. Şu anda araştırma ve soruşturma süreci devam ediyor. Bisiklet dünyasının ise doping skandalları sebebiyle taptaze ve acı dolu bir geçmişi var. En başından beri üzerinde şüphe bulutlarıyla gezen Team Sky bu sefer köşeye sıkışmış durumda. Yargı süreci nasıl sonuçlanacak bilmiyoruz ancak bu olayla birlikte kötü hatıralarımız yeniden canlanmış durumda.
FENERBAHÇE’NİN EUROLEAGUE ZAFERİ
2016’da finalde CSKA’ya mağlup olarak EuroLeague kupasını ucu ucuna kaçıran Fenerbahçe, muradına 2017’de erdi. Harika bir sezon geçiren sarı-lacivertliler, normal sezonu beşinci bitirip Final Eight’te Panathinaikos ile eşleşti. Saha avantajı Pana’daydı, ilk 2 maç Yunanistan’da oynanacaktı. Ama Fenerbahçe iki maçta da rakibine şans tanımadı, ardından üçüncü maçta da evinde rahat bir galibiyet alarak adını ev sahipliğini İstanbul’un yaptığı Final Four’a yazdırdı. Yarı finalde rakip Real Madrid’di. Maçın tamamında üstünlüğü elinde tutan Fenerbahçe maçı da 84-75 kazanıp finalde Olympiakos ile eşleşti. Final maçı beklenenden kolay oldu sarı lacivertliler için, maçı 80-64 kazanan Fenerbahçe, EuroLeague kupasını kaldırarak tarihi bir başarıya imza atmış oldu.
SLOVENYA’NIN PERİ MASALI
Ülkemiz futbol takımlarının yaz hazırlık kamplarında sıklıkla tercih ettiği, inanılmaz doğal güzellikleriyle bilinen Slovenya, 25 Haziran 1991’de Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Bu küçük orta Avrupa ülkesi, yaklaşık iki buçuk milyonluk nüfusuyla kıtanın önemli basketbol ülkelerinden biri. Bu yaza kadar önemli yıldızlarına rağmen hiçbir büyük şampiyonada, madalya alamasa da her zaman önemli bir gelenek, zorlu bir rakip olarak görülüyordu. Bu yaz ise finallerinin İstanbul’da oynandığı Avrupa Basketbol Şampiyonası’na çok daha genç ve aslına bakılırsa madalya umudu olmadan gelmişlerdi. Takımın lideri Goran Dragic NBA’ de, genç Luca Doncic ise Avrupa’da çok önemli oyuncular olarak kendilerini ispat etmişlerdi ancak kadronun geri kalanı hakkında önemli şüpheler mevcuttu. Böyle bir durumda şampiyonaya başlayan Slovenler Finlandiya’nın ev sahibi olduğu A grubu maçlarında sırasıyla Polonya, Finlandiya, Yunanistan, İzlanda ve Fransa’yı mağlup ederek üst tura çıkmaya hak kazanmıştı. Elemelerde ilk olarak Ukrayna galibiyeti, ardından turnuvanın flaş ekibi Litvanya zaferi Yeşiller’i yarı finalde İspanya’nın rakibi yapıyordu. Maça favori olarak çıkan dev rakibini 92-72 yenen Slovenya ilk büyük şampiyona madalyasını garantiliyerek adını finale yazdırıyordu. Sinan Erdem Spor Salonunda oynanan finalde ise rakip Bogdanovic’in sürüklediği basketbol devi Sırbistan’dı. Turnuva boyunca harika bir performans ortaya koyan Goran Dragic attığı 35 sayıyla takımını şampiyonluğa taşırken ülkesine ilk altın madalyayı da getirmiş oluyordu. Turnuvanın en değerli oyuncusu seçilen Goran, maç sonunda sakatlığından dolayı turnuvaya katılamayan kardeşi Zoran’ı da parkeye çağırmış ve hep beraber şampiyonluğu kutlamışlardı. Turnuva boyunca herkesin sempatisini toplayan Slovenya; doğru görev paylaşımı, arkadaşlık ve saha içinde sonuna kadar savaşarak bir peri masalı yazıyor ve tarihe geçiyordu.
AMPUTE MİLLİ FUTBOL TAKIMIMIZ AVRUPA ŞAMPİYONU OLDU
Avrupa Ampute Futbol Federasyonu (EAFF) Avrupa Şampiyonası bu yıl İstanbul’da düzenlendi. Milli takımımız grup maçlarında aldığı farklı skorların ardından çeyrek finalde Rusya’yı, yarı finalde Polonya’yı devirerek finale yükselme başarısını gösterdi. Finalde rakip İngiltere’ydi. Maç Vodafone Park’ta dolu tribünler önünde oynanacaktı. 25’er dakikadan iki devre şeklinde oynanan maçta millilerimiz golü ilk yarının sonunda 25. dakikada Ömer Güleryüz ile buldu. Maç 1-0 devam ederken maçın son dakikasında İngilizler bir gol bularak skoru eşitledi. Herkes maçın bu şekilde biteceğini düşünürken maçın uzatma anlarında 50+1’de sahneye çıkan isim takım kaptanı Osman Çakmak oldu. Kaptan, golü atıp şampiyonluğu takımına getirdiğinde statta müthiş bir sevinç vardı. Maçı kazanan millilerimiz turnuvayı şampiyon olarak tamamlamış oldu.
FUTBOLUN YAŞAYAN EFSANELERİNİN YAPRAK DÖKÜMÜ
Futbolun yaşayan efsaneleri diyebileceğimiz birçok üst düzey dünya starı futbolcu bu yıl içinde futbolu bıraktı. Brezilyalı yıldız Kaka, Galatasaray’dan da hatırlayacağımız Didier Drogba, Almanların efsanesi Philipp Lahm, Chelsea efsanesi Frank Lampard, İspanyolların efsanelerinden Xabi Alonso, paslarıyla gözümüzün pasını silen Xavi, Roma’nın kralı olarak bilinen Francesco Totti ve İtalyan usta oyuncu Andrea Pirlo gibi efsane isimler 2017’de futbola veda eden isimler oldu.