‘Ben bir kuş öterken, resim yaparım.” Monet bir
ressam olarak çalışmalarının eşsizliğini ve içten
doğuş özelliğini bu sözlerle açıkça belirtmektedir.
Böylece Monet değişik buluşlarıyla modern resim
geleneğini yenileştirmiş, eserleri sanat tarihinde
köklü bir dönüş oluşturmuştur.
Monet,14 Kasım 1840’ta Paris’te bir bakkalın oğlu olarak doğdu. 1858’e kadar olan gençlik döneminde karikatüre meraklıydı. 1858’de gerçek ustası manzara ressamı olan Eugene Boudin’in denetiminde resim yapmaya başladı.
1868’lerde Monet hiç durmadan Fontainbleu Ormanı’nda, Seine Nehri kıyısında, Normandie’de resim yapmaya devam etti. O yıllarda aldığı tek maddi yardım, sanatçı arkadaşlarından özellikle, Courbet ve Bazille’den gelmekteydi.
1866`da kız arkadaşı Camile Doncieux’un tam boy portresini yaptı ve iyi eleştirilerle karşılaştı.
1874’te 3 ressam; Monet, Degas ve Morisot bir grup oluşturarak bir sergiye katıldılar. Bu gruba “empresyonist “ adı verildi. Bu isim Monet’nin “Empression: Soleil Levant“ adlı tablosundan esinlenilmiştir. Empresyonist sanatın başı sayılan Monet’nin çalışmaları 19. yüzyıldaki “naturalizm” çalışmalarının en parlak noktasıdır. Monet hem yeni sanatsal ilkelerin yaratılmasında, hem de yeni tasvir yöntemlerinin gelişiminde büyük rol aldı.
Monet, 1923’te iki kez katarakt sebebiyle ameliyat oldu. Katarakt olduğu sure içerisindeki resimlerinde genel olarak kırmızı tonları kullandığını görürüz. Bu durum, katarakt hastalarının görüş biçiminin karakteristik özelliğidir.
Monet, ressam olduğu kadar tutkulu bir bahçıvandı. 1883’te taşındığı Giverny’deki bahçesi ilk bahçesi değildi. Paris’in eteklerinde bir köy olan Argenteuil’de oturduğu 1871-1878 yıllarında zengin ve bakımlı bir bahçesi vardi.
Nilüferleri, salkımsöğütleri ve Japon köprüleriyle su bahçesinin sunduğu meditatif atmosfer, geri kalan ömrü boyunca Monet’in esin kaynağı oldu.
Giverny`deki bahcesi Monet`in hem yaraticisi hem de esin kaynagiydi.
Bu resim, nilüferlerin yuvarlak yapraklarını belirten dairesel fırça vuruşları ile salkımsöğüdün sık ve yoğun yapraklarını yansıtan dikey fırça vuruşlarını ayrıştırabilir. Nilüferle Monet’in ithal ettiği ve su bahçesinde endemik nilüferlerin birleştiği, mavi taç yapraklı egzotik bir türdür. Bu resimlerin en tipik özelliği bitmemiş ve taslak gibi görünmeleridir.
Monet, su bahçesinin pek çok resmini yaptı ve kendine özgü motifini yarattı. Nilüferlerden başka birçok egzotif bitki türleri de vardi.
Bu resim Japon sanatının bazı yönleriyle benzerlik gösterir. Tuvalin sağ üst tarafından aşağısına ve sol üst tarafına doğru gelişerek, resme bakan kişiye salkımın kendisine açtığı yolu izletir.
Bu, Monet’nin su bahçesinin kıyısındaki salkımsöğüt ağacıdır. Ağacın Fransızca’da saule pleureur olan adının Türkçe karşılığı “ağlayan söğüt”tür. Bu ad bile hüzün ve acıyı çağrıştırır.
1918’de on resimlik bağımsız bir Salkımsöğüt serisine başladı ve aynı yıl içinde bunların çoğunu tamamladı. Salkımsöğüt resimleri sevdiklerini kaybetmenin yasını dile getirmenin yanında Monet’nin Birinci Dünya Savaşı’nda cephede ölen Fransız askerlerine gösterdiği saygının da aracı olarak kabul edilir.
Monet, bahçesindeki konstruksiyonların görünür olmasını hiç istemez, her zaman bunları çiçeklerle gizlemeye calışırdı. Metal kemerleri güllerle kapladı.
Su bahçesi, yaşamının son otuz yılında Monet’nin başlıca resim konusunu oluşturdu. Yansımalardan oluşan su nilüfer resimleriyle doruğa ulaştı.
Monet, 5 Aralık 1926`da, 86 yasinda Giverny’de akciğer kanserinden yaşama veda etti.
MONET’NİN EVİNDEKİ BAHÇELER
Kaynak;
SSM-Monet`in Bahcesi
Biography-Claude Monet
Altuna,S. , (2013). Unlu Ressamlar Hayatlari ve Eserleri
Zeidler,B., (2005). Monet