İnsanlık tarihinin yerleşik hayatında geçmişi beş yüz bin yıl, erken tunç çağına kadar eskiye dayanan muhteşem bir kent!
İki tepe ile çevrili düz bir akropol üzerine kurulu kentin adını ilk kez Hitit yazıtlarında görürüz. Hitit kralı ile Tarhuntassa kralı arasında yapılan sınır anlaşmasının yazılı oldupu bronz bir tablette “Perhe” olarak geçen isim binlerce yıl geçmesine rağmen bugün adını tarihe Perge olarak kazımıştır.
Her dönemin göz bebeği olduğu kentin görkemli katmanlarından tarih boyunca yansımıştır. Kentin kapısında Heredot ve Strabon’un bahsettiği Mophos, Kalkhas gibi mitolojik kahramanların isimleri gelenleri karşılar.
Klasik dönemde küçük bir akropol olan kent, Helenistik dönemde ve Roma döneminde büyük, zengin ve gösterişli bir metropole dönüşmüştür. Böyle zengin oluşu herkesin ona sahip olma isteğini artırmıştır. 334 yılında Büyük İskender şehre savaşmadan sahip olan liderlerden biridir. Kentin ilk sur duvarları ve ünlü yuvarlak kuleleri bu dönemden kalan yapılarıdır. Büyük İskender’in ölümünden sonar şehir bir süre Antigonos’un daha sonra da Seleukoslarin egemenliği altında kalan Perge kurulduğu günden beri bölge kaderinin bir parçası hatta belirleyicisi olmuştur.
Kentin zenginliğinden olan değerli kalıntılar çoğunlukla Roma döneminden kalmıştır. Kentin altın çağı M.S. 2. Yüzyıldır. Bu dönemde şehirciliğin en gelişkin formunu bulduğunu görürüz. Kenti biçimlendiren Agorası ve ona bağlı olan sütunlu caddeleridir. Hadrian takıyla Kestros çeşmesi arasında uzanan kuzey-güney aksi ile doğu-batı sütunlu caddesi kesişir. Kare formlu Agorra Macellumuyla kentin odağını oluşturur. Kentin gelişmişliği günümüz şehirlerini imrendirecek bir yapıdadır. Kent içi ulaşım bağlantıları, kanalizasyon sistemi, kentteki herkese yetecek derecede su temini sistemi halkın kamusal ve sosyal ihtiyacını karşılayacak derecede ileri seviyededir. M.S. 3. Ve 4. Yüzyıllarda Roma’nın gerilemesiyle güneye doğru gelişen kent, Helenistik bir surla çevrilidir. Surun doğu-batı-güney olmak üzere üç kapısı vardır. Perge denildiğinde akla ilk gelen görüntü olan güneydeki dört katlı, iki yuvarlak kuleyle korunan anıtsal kapı oval avlusu ile ilginç bir plana sahiptir.
Kent tiyatrosu, Stadion, Güney Hamam, Cornutus Gymnasion’u gibi yapılarla şehir zengin ve güçlü yapısını sergiler. Yapılan Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan her yapı tarih izleyicilerinin gözlerini kamaştırır derecede mimari mükemmelliği ilan eder. On iki bin kişilik Stadion, tiyatro ve gelişmiş hamamları, Agora ve diğer yapılar bu mükemmel mimari ile yapılmıştır. Tiyatro ve Stadion sur dışındaki resmi yapılardır. Tepeye yaslı tiyatro helenistik geleneğe göre yapılmış, yapım süresi 200 yılı bulmuştur. Kentin mimarisinin süsleri, olağan üstü heykelleri bugün Antalya müzesinde ziyaretçilerine kenti anlatır.
Perge’nin her dönemde siyasi statüsü ve şehirciliği güçlenmiştir. Got savaşları sonrasında imparatorluk kasasına ev sahipliği yapmış kent, imparator Tacitus’un ilanıyla Pamfilya eyaletinin metropolü olmuştur. Bu gurur kentliler tarafından Tacitus caddesindeki iki dikili taş üzerinde şiir olarak yazılmıştır.
Nekropollerinden Perge’nin ihtişamı ayrıca görülür. Nekropol alanları, mimari özellikleri, nitelikli anıt mezarları, duvar resimleri, yüksek plastik lahit örnekleriyle dikkat çeken mezar içi buluntuları Perge’nin ölülerini gömmeleri ve mezar sahiplerinin yaşamları hakkında da önemli bilgiler verdiği gibi inançları hakkında da ayrıca bilgilendirir.
Kentin inancını, yüksek kültür ve sanatını bugün Antalya müzesinde sergilenen büyüleyici heykel ve kabartmalarından ayrıca öğreniriz. Bir zamanlar tiyatro, hamam gibi kamu alanlarını süsleyen heykel ve kabartmalar birinci sınıf heykeltraşlık eserleridir.
Hamamda bulunan Dansöz heykeli, tiyatronun mitolojik içerikli frizleri, zengin ikonografileri ve olağan üstü işçiliğiyle Pamphylia lahitleri kentin sanatının Roma döneminde altın çağına eriştiğinin birer kanıtıdır. Büyük iskender, Traianus, Hadrianus, Lucius Verus, septmius Severus ve imparator Caracalla heykelleri kentin siyasi kronolojisini gösterirken mitolojik tanrı heykelleri de halkın inançlarının muhteşem örneklerini oluşturur.
İncilden öğrendiğimiz kadarıyla Perge Hıristiyanlık döneminde de metropol olarak önemini korur. Aziz Paulus Kıbrıs’tan gelerek ünlü vaazını burada vermiştir. İki büyük kilise Hıristiyanlık dönemindeki gücün mimari birer örneğidir.
Antik kaynaklar, yazıtlar, sikkeler ve heykeltraşlık eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla kentte baş tanrı Artemis’tir ve Artemis Pergaia olarak anılır. Perge Artemis’in kültü sınırları aşmış ve deniz aşırı ülkelerde bile tapınım görmüştür. Ancak henüz Artemis tapınağı bulunamamıştır.
Kentin iki hamamı batıdan gelen su yollarının kolaylıkla ulaşabileceği yerlerde yapılmıştır. Kuzey hamamı batı kapısı yakınında, güney hamamı ise gelişim bölgesi içinde yer alır. Güney hamamından kentin seçkin heykeltraşlık okulunun görkemli örneklerinden heykeller çıkarılmıştır. Severuslar döneminde genişletilen hamamın iki yanında imparator ve karısının heykelleri olan çeşme yapılmıştır.
Kentte adını tarihe yazdırmış bir çok ünlüler yaşamıştır. Bunlar kimi zaman bir aile, aristokratlar, bilim insanları, hekimler olduğu gibi kimi zamanda tarihin unutmadığı kötü şahsiyetlerdir.
Hadrian döneminde yaptırılan oval avluda imparatorluk kültünün baş rahibesi olan Plancia Magna’nın adı kurucu olarak onurlandırılmıştır. Magna’nın mermer bir heykeli Perge’nin tarihi besleyen diğer paha biçilmez buluntuları arasında Antalya müzesinde sergilenmektedir.