“Sadece zamanlar değişir, zaman hep aynı kalır.”
Stanislaw J. Lee
Vakit, 2016 yılının son anlarına geldiğinde hepimiz 2017’den güzel şeyler diledik öyle değil mi? Kimimizin dilekleri kabul oldu kimimizin ki ise 2018’e ya da daha sonrasına kaldı. Şanş olayından bahsediyorum işte. Birde isteklerimizden…
Zaman bizler için bir rakamlar dizesinden fazlası öyle değil mi? Voltaire’in güzel bir sözü var size anlatmak istediğim şeyler hakkında: “Bekleyen biri için, zamandan daha ağır; zevklenen biri için ondan daha çabuk bir şey yoktur.” der ünlü filozof. Ne kadar da güzel bir tabir! Zamanı insanoğlu kendince sınıflandırmıştır. Saniye, saat, gün, ay, yıl, asır… E malumunuz yılbaşı geliyor bu sebeple sizle gelin yıllar üzerine konuşalım. “Beklemek” ve zevk almak hatta daha genelleyici bir ifade ile “yaşamak”, zamanımızı anlamlandıran şeyler mi? Durmak ya da hareket etmek. Sıfır ve sonsuz… Bütün mesele bu saydıklarım mı ya da bunlar arasında ki git geller mi? Aklınız mı karışıyor bilmiyorum ama benim aklım zaman konusunda hep karışmıştır. Bu durum karşısında ise zaman konusuna en çok kafa yoran insanlardan birisi olan Einstein gibi davranmayı çok severim. Tabii bir kaç IQ eksiğim olabilir. Düşünce deneyinden bahsediyorum dostlar. Hani 100 yıldan daha fazla bir süre önce Zürih’te büyük dahinin saat kulesine bakarken yaptığı şey. Dünyanın kaderini değiştiren şey. Gelin biz de sizinle 2017 üzerine bir düşünce deneyi yapalım.
2016 yılını nerede bitirdiniz bilmiyorum ama hepiniz farklı yerlerdeydiniz. Hepinizin farklı istekleri vardı. Sonra gün ertelendi ve artık takvimler yeni bir yılı gösteriyordu. İşte o gün, 1 Ocak günü isteklerimize en yakın olduğumuz gündü aslında. Zira hepimizin umutları vardı. Hala da var. Ancak umudu, yüce bir dağın o muhteşem zirvesi olarak görmenizi istiyorum. İşte yılın bu ilk günü dağın eteklerinden o zirveye baktığımız gün. Aynı zamanda zirveye en uzak olduğumuz ama gariptir ki zirveye varacağımıza dair inancımızın da en yüksek olduğu gün. Yılın kalan günleri ise bizim zirveye olan zorlu tırmanışımızdır. Fakat zirveye ne kadar yaklaşırsak yorgunluğumuzdan muhtemeldir ki; ona ulaşacağımıza dair inancımızda o kadar azalır. İşte 2017’nin sonundayız. Umuda ve yaşantıya dair tükenmişliğin de zirvesindeyiz öyle değil mi? İşin doğrusu hepimiz değiliz aslında. Çünkü bazılarımız o zirveye vardı. Tırmananlar bilir, bir insanın zirveyi gördüğü anda hiçbir yorgunluğu kalmaz. Kaslarında biriken laktik asit canını yakmaz. Zira başarmanın hazzını sonuna kadar yaşar. Peki zirveye varınca tüm sorunlar biter mi?
Geçtiğimiz bu yıl, – 2 günün hesabını yapmayalım – bana büyük bir ders verdi. Bu yazıyı da bu sebeple size yazmak istedim. Çünkü ben zirveye varabilenlerden değilim. Ama önemli bir şeyi fark etmiş bulunanlardanım. Hayallerimin zirvesine varmak için insanoğlunun yarattığı bir süre zarfıyla kendimi sınırlandırmayacağım. Bu sebeple benim 2018’den özel bir isteğim yok. Benim hayatımın geri kalanından isteklerim var artık. Hem Can Yücel der ki; “Hepimiz zirvede olmak isteriz ama asıl keyif, oraya tırmanırken yaşadıklarımızdır.” Benim bilinmezliğin verdiği hazla önümde güzel zirvelerim var. Hepimizin var aslında. Ancak bunları gerçekleştirmek için bize zorla dayatılan şu sınırlı zamanlardan bıktım usandım. Zaman yoksa, yarış da yok. Yarış yoksa, tükenmişlik de yok. Madem bu kadar özlü söz alıntıladım size, 2017’ye ve daha genelleyici bir tabirle bu zamana dek yaşadığım hayatıma da Atilla İlhan’ın bu güzel sözleri ile veda etmek isterim. Kendinize değer katın…
“Önce deniz yaşlı bir güzelliktir bulur örtünür.
Sonra sokak lambaları daha solgun görünür.
Yaprak düşer sürahi üşür camlarda ilk yağmur damlaları.
Günler kısalıyor diye aldatma kendini!
Günler değil kısalan aslında senin ömründür…”