Merhabalar, Popüler Akım spor ekibi olarak yorumlarını, görüşlerini, olaylara bakış açısını çok beğendiğimiz, sevdiğimiz değerli spor insanı Mert Aydın ile son derece keyifli bir röportaj yaptık. Kendisi de sorularımızı tüm samimiyetiyle yanıtladı. Türk futbolu, spor medyası ve hakemler ile ilgili çok güzel tespitler yaptı. Kendisine bizi kırmadığı için çok teşekkür ediyoruz ve bu güzel söyleşiye geçiyoruz.
Soru: Öncelikle biraz sizden bahsedelim. Bu sektöre girişiniz 1989’da Gelişim Spor Dergisi’ne dayanıyor. Siz de çok erken yaşta sektöre girenlerden birisiniz. O yıllardan şimdiye kadar neler yaşadınız, nelerle karşılaştınız, dönüm noktaları, kilometre taşları nelerdi bunlardan kısaca bahseder misiniz?
Mert Aydın: Aslında benim bu işe girmem tamamen tesadüf oldu. Bu işi yapacağım diye hayatımı belirlemiş, bu yönde hayal kuran bir insan değildim. Sadece sporu, futbolu takip eden bir insandım. İlk başladığım günde hayatımı bunun üzerine kuracağım diye bir hedefim de yoktu. Hatta üniversite sınavını kazandığımı öğrenmem ile bana iş teklifinin gelmesi aynı gün oldu. İşe ilk başladığımda futbolcularla karşılaşıyorsunuz, beğendiğiniz yazarlarla çalışıyorsunuz falan, bunlar insanı büyülüyor. Tabii şimdiki dönemle o dönem çok farklı, çünkü o dönemde herkes size ulaşılmaz gibi geliyordu. Televizyonda şimdiki gibi tüm maçların yayını yok, sadece TRT var, o ne verirse onu izliyordunuz. Dolayısıyla bu işe ilk girdiğim zamanda orası büyülü bir dünya gibi geliyordu. Bundan dolayı da okulu ikinci plana atabiliyorsunuz, bende de öyle oldu. Yine de 93-94 yılına kadar bu işe devam edip etmeyeceğim konusunda emin olamıyordum. Neyse ki işler yaver gitti, devam ettik. Ben aslında çalıştığım kişiler açısından da şanslı biriydim. Genelde Türk spor medyası ortalamasının üzerinde, bu medyadan gerektiği zaman farklılaşabilen kişilerle çalıştım. Bu tecrübeler sayesinde yirmili yaşlarımda gazetede köşe yazıları yazmaya başladım. Bu işe yanlış kişilerle başlayıp yanlış noktalara giden insanlar da oldu. Bu konuda şanslıyım diyebilirim.
Soru: Sosyal medyada pek aktif değilsiniz. Bir Twitter hesabınız vardı onu da kısa bir süre önce kapattınız. Günümüzde spor yazarları ve spor medyasındaki bilinen kişiler sosyal medyada oldukça aktifler.
Mert Aydın: Aslında ben Twitter hesabımı onlar yüzünden kapattım. Takipçilerimin kötü yorumları, hakaretleri beni o kadar sinirlendirmiyor, onların bir block’luk canı var. Ben sosyal medyayı kendi arkadaşlarım yüzünden kapattım. Çünkü bu hayatta arkadaş edinmek çok zor bir şey ama onları kırmak ve onlarla yol ayırmak çok kolay, ben de kolayı seçmek istemedim. Onları kıracağıma Twitter’ı kapattım. Belki fikrimi değiştiririm ama bazı şeyleri duyuyorum ve kanım donuyor.
Soru: NTV Spor ekranlarından hatrı sayılır bir tanınırlık seviyeniz var, fakat biz ekip olarak özellikle kıymetli Ercan Taner ile birlikte yaptığınız “Ateş Arabaları” isimli radyo programınızın hayranıyız. Bu programda spordan ziyade, tarihi olaylar, sinema, müzik ve edebiyat hakkında da konuşuyorsunuz. Sonuçta ortaya harika bir iş çıkıyor, bu proje nasıl ortaya çıktı ve gelişti, sizin program hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Mert Aydın: Yanlış hatırlamıyorsam 2010 yılıydı. O zaman NTV tüm radyolarının başında Fevzi Yeniçeri vardı. NTV Spor Radyo için bir program yapalım dendi, önce haftalık programlar yaptık. Ercan Abi, ben, Emek Ege falan, o haftayı değerlendiriyoruz, muhabirlere bağlanıyoruz, işte öyle iki saatlik programlar yapıyorduk. Bu programlarda önce veya sonra Fevzi Yeniçeri’nin odasında muhabbet ediyorduk, bu programın fikri de oradan çıktı. Aslında programın orijinalinde Ercan Taner, ben ve Güntekin Onay’dık, ilk birkaç programı üçümüz yaptık. Sonrasında shift’ler nöbetler karışınca Güntekin gelemez oldu. Sonra biz Ercan Abi ile devam ettik. Sonra NTV Spor Radyo kapandı, şimdi programa 3 yıldır da NTV Radyo’da devam ediyoruz. Program Sedat Simavi ödülü kazandı, kitabını da çıkardık. Bu arada kitap da başka bir kitabevinden Ocak veya Şubat ayında yeni basım olarak çıkacak. Biz programda eğleniyoruz ya Ercan Abi ile, rahat bir şekilde istediğimizi söyleyebildiğimiz, rutin işlerde konuşma şansı bulamadığımız şeyleri konuşma imkanı buluyoruz.
Soru: Programda sohbet aralarında harika müzikler dinliyoruz. Bu müziklerin seçiminde programın ana teması haricinde hangi faktörler etkili oluyor?
Mert Aydın: Ağırlıklı olarak ben seçiyorum ama bazen Ercan Abi de araya kendi istediği müzikleri koymamı istiyor. Bazen de yayını yaparken içimizden geliyor, Ercan Abi şu müziği çalalım diyor, doğaçlama olarak da gelebiliyor müzikler.
Soru: Ateş Arabaları programında sayın Ercan Taner ile sık sık bahsettiğiniz bir konu vardı. Türkiye’de yazılı spor yayıncılığının ve buna bağlı olarak spor okurluğunun eksikliklerinden bahsediyordunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Sizin de dünya kupaları tarihi ile ilgili bir kitap süreciniz vardı. Bu proje son olarak hangi durumda?
Mert Aydın: Sorun spor okuryazarlığı değil, genel olarak ülkedeki okuryazarlıkla ilgili. Kitap satışları yükseliyormuş ama ne kadar nitelikli oluyor bu, yoksa sadece nicelik olarak mı yükseliyor, insanlar aldıkları kitapları okuyorlar mı emin olamıyorum. Aynı sorunlar, temel sorunlar her yerde aynı olduğu için okuryazarlık meselesinde de öyle. Kitap okuma oranı az olduğu için doğal olarak da spor okuryazarlığı az oluyor. Benim kitap basılacak, yayınlanacak. Ama bundan önce bu kitapla ilgili iki kere kazık yedim. Önce 2009 yılının Kasım ayında NTV Yayınları’na gittim ve “2010’da Dünya Kupası var, isterseniz kitabı yazayım.” dedim. Bana döneceklerini söylediler ama dönmediler, ben de yazmadım. 2010 Nisan ayında da yazmamı istediler. Deli gibi çalışıp 2 ayda kitabı yazdım. Daha sonra “Bu kitap çok pahalı oluyor, sponsor olmadan olmaz, sponsor bulamadık.” dediler, olamadı gitti. 4 yıl sonra NTV Yayınları’nın müdürü değişmişti, artık arkadaşımdı, ona dedim ki “Ya şimdi sponsorlar için bakın, ya da çok şaaşalı resimli bir kitap çıkarmayalım.” olur mu ya öyle çıkmaz dedi bana. Tabii son anda yapmaya çalıştılar o da olmadı. Bu da öyle bir kitap ki 4 yılda bir çıkma ihtimali oluyor. O olmadı 6 ay sonra çıkaralım diyemiyorsunuz. Şimdi bir aksilik çıkmazsa yayınlanacak. Fiyatının da düşük olması için daha sade olacak.
Soru: Günümüz spor medyasında çok fazla spor yazarı ve yorumcusu var. Siz sektörün içinden biri olarak Türkiye’de spor medyasını nitelik olarak nasıl değerlendirirsiniz?
Mert Aydın: Ortalama çok yüksek değil, ama bu ortalamayı şöyle düşünelim; ülkenin ortalaması neyse bu da öyledir yani. Ama ana mesele bizim spor yazarlığını, spor gazeteciliğini kafamızda nerede konumlandırıyor olmamız. Spor gazeteciliği bir takımı tutup onu desteklemekse, böyle bir gazetecilik dünyada yok, ana mesele bu.
Soru: Türkiye’deki hakemler hakkında neler söylemek istersiniz? Sizce hakem hataları çok mu abartılıyor ya da gerçekten hakem hataları ülkemizde fazlasıyla mı yaşanıyor? Maçların kaderi tamamen hakemlerin kararları doğrultusunda mu ilerliyor? Diğer liglerdeki hakemlere kıyasla Türk hakemlerini nasıl değerlendirirsiniz? Video hakem konusundaki görüşleriniz nelerdir?
Mert Aydın: Hakemlerimizin çok iyi olduğunu iddia edemem, ancak her hafta diğer liglerdeki tüm maçları izleyin, aynı sayıda hakem hatasını o maçlarda da bulursunuz. Bizim ana meselemiz, biz hakemlere güvenmiyoruz, çünkü kendimize de güvenmiyoruz, karşımızdakine de güvenmiyoruz. Biz kimseye güvenmiyoruz ki, dolayısıyla hakemlere de güvenemiyoruz. Ben bu soruya ters bir soruyla cevap vereyim, “Türk futbol ailesi” içinde çok güvenilir, her konuda her yaptığına güvenebileceğiniz insan sayısı kaçtır, ya da kurum sayısı kaçtır? Birine güvenebileceğin bir kurum yok ki hakemlik kurumu da iyi olsun. “Her toplum kendi layık olduğunca yönetilir” diye bir söz var. Türk futbolu da kendi layık olduğunca yönetiliyor ve doğal olarak hakemler de Avrupa’da ve Türkiye’de farklı maç yönetiyorlar. Sonuçta mesela Cüneyt Çakır, Real Madrid yöneticisinin eleştirisini UEFA’nın kaldırabileceğini bildiği için o rahatlıkta maç yönetiyor. Buradaki federasyondaki bir yetkili, büyük takımların eleştirisini ne kadar kaldırabiliyor, hakeminin arkasında ne kadar durabiliyor? Hakemler hata yapmıyor mu yapıyor, insanların sağlıklarını tehdit eden hareketlerde özellikle. Penaltı, ofsayt, kırmızı kart kaçabilir ama insan sağlığını tehdit eden hareketlerde yapılan hatalara takılıyorum ben. Ama genel anlamda “onlar kötü diye Türk futbolu kötü” diye düşünen varsa yanılıyor ama. VAR’a gelecek olursak, kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Şöyle bir algı oluşturuldu “VAR gelecek dertler bitecek.” şeklinde ama VAR geldiğinde dertler iki katına da çıkabilir. Çünkü VAR ile tüm pozisyonlara müdahale edilmeyecek. Bu defa da şu düşünceler ortaya çıkacak “VAR’da rejide X hakem vardı Fener’in maçında düzeltti Galatasaray maçında düzeltmedi” şeklinde. Çünkü biz paranoyak yaşamaya devam ediyoruz. Diğer ülkelerde işe yarayacaktır ama bizde tam tersine döndürebilir işleri.
Soru: Günümüzde özellikle Türk futbolunda tartışılan konulardan biri de yabancı sınırı. Milli takımın son yıllardaki başarısızlığının tek sebebi yabancı sınırı mı? Eğer yabancı sınırı gelirse daha başarılı olabilir miyiz? Bunun dışında diğer etkenlerden hangilerini yanlış yapıyoruz?
Mert Aydın: Yabancı serbestliği bizde 3 yıldır var zaten. Neye göre başarı veya başarısızlık? Tartışılacak hiçbir yanı yok. Soruların hepsine cevabım hayır. Bizim bir kere hayata bakışımız, futbola bakışımız doğru değil. Doğru olmadığı sürece iyi niyetli de olsanız iyi bir şey yapma şansımız yok. Altyapı dediğimiz şey sadece futboldan ibaret değil. Bunun eğitimi, psikolojik desteği gibi bir sürü hikayesi vardır. Ayrıca Türk futbolunun genel olarak altyapısı yok, altyapıdan kastım oyuncu yetiştirme altyapısı değil. Düşünce altyapısı yok, fikir altyapısı yok ve proje altyapısı yok. Biz bir inşaat yapıyoruz, temelini düzgün atmıyoruz ama içeriğe aşırı önem veriyoruz. Banyolar jakuzili olsun mu olmasın mı, bunu tartışıyoruz. İyi niyetli insanlar var ama onlar da doğrusunu bilmiyorlar, doğru olmayan şeyin doğru olduğunu düşünüyorlar. Bence yabancı oyuncudan ziyade yabancı yönetici serbestliği de olması lazım. O da yetmeyebilir de, öyle olursa belki bir gelişme yaşanır. Çünkü doğru bildiğimiz şeyler doğru değil ve biz bunu daha fark etmiş değiliz. Teşhis koyamadığımız için tedavi bulma şansımız yok. Ana mesele bu.
Soru: Spor içinde son derece romantizm barındırır çoğu zaman. Siz de programlarınızda bir çok spor anısından ve hikayesinden bahsetmiştiniz. Şöyle bir baktığınızda en unutamadığınız ya da ilk aklınıza gelen spor anı nedir?
Mert Aydın: İşin içine girince, benim de bilmediğim sizin de bilmediğiniz yüzbinlerce hikaye vardır. Açıkçası birini seçmek kolay değil. İçinde insan barındıran her şeyde bunlar vardır, olmaması mümkün değil zaten. Ben kendim tanık olduğum bir olayı anlatayım. Sydney Olimpiyatları’na giderken şöyle bir haber duyduk. Biliyorsunuz Avustralya’da da trafik sağdan akıyor. Nijeryalı bir atlete, bu terslikten dolayı karşıdan karşıya geçerken araba çarptı, çocukcağız hayatını kaybetti. Olimpiyatın son günleri, stadyumdayız. Bir baktım bir kız, tanıyorum da kendisini Gloria Alozie adında Nijeryalı bir atlet. Şeref tribününün orada biriyle tartışıyor. Açıkçası umrumda olmadı o zaman geçtim gittim. Sonra bir iki sene sonra Gloria Alozie İspanyol vatandaşı oldu, İspanya adına yarışlara katılmaya başladı. Sonra bir yazıda denk geldim, Gloria Alozie o kazada ölen atletin nişanlısıymış. O şeref tribünüyle tartışması neymiş biliyor musunuz, çocukcağızın cesedinin uçakla ülkesine götürülmesi için yardım istiyormuş kız, götürmüyorlar cesedi. O da bütün bu olanlara kızıp İspanya vatandaşlığına geçmiş. Ben aslında orada büyük bir haber kaçırmışım. Sonra bütün bunları birleştirdiğimde çok acayip bir hikaye çıktı ortaya.
Soru: Bu sezon Süper Lig’deki kaliteyi, rekabeti diğer Avrupa ligleriyle kıyaslayarak nasıl yorumlarsınız?
Mert Aydın: Oyun kalitesinin yüzde yüz artması bile en azından oynamaya yönelik –belki de yabancılar sayesinde- daha arttığını düşünüyorum. İyi bir rekabet de var şu anda. İdeal midir, mükkemel midir, her şey harika mıdır, değil ama geçtiğimiz yıllara oranla gelişme olduğunu düşünüyorum
Soru: Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki başarısı ve son 16 turunda Bayern ile eşleşmesi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Mert Aydın: Futbolu güzelleştiren şeylerden bir tanesi de her zaman favorinin kazanmıyor oluşu. Beşiktaş’ın bunu göz önünde bulundurması gerekiyor. Daha Beşiktaş’ın seviyesinde bir takımla oynarken her şey teknik direktörün o planı doğru yapmasıyla ilgili olabilir. Burada tabii başka etkenlerin de devreye girmesi gerekiyor. Sadece Şenol hocanın doğru planları yapması değil, Bayern’in normal halinin daha altında olması, Beşiktaşlı oyuncuların bir vites daha artırmış olması gerekiyor. İmkansız diye bir şey yoktur tabii ki. Hele son 16’ya kadar gelmişken pes etmek, yenileceğiz, eleneceğiz diye düşünmenin faydası yok. Tabii ki kağıt üstünde Bayern Münih çok net bir şekilde favori, bu da çok tartışılacak bir şey değil. Ama Beşiktaş’ın eleme ihtimali de sıfır değil.
Soru: Son olarak, spor medyasında yazar, yorumcu gibi kategorilerde kendini göstermek isteyen bizlere neler önerirsiniz?
Mert Aydın: Eski futbolcu, eski hakem falan değilsen normal birinin direkt spor yazarı olması kolay bir şey değil. İşin içinde baştan gazeteci veya televizyoncu olarak başlamak lazım. Öncelikle bu mesleğin acısını çekmek gerekiyor.