Ülkemiz spor medyasının önemli isimlerinden Orkun Çolakoğlu ile Karaköy’de çok samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Sizleri bu keyifli sohbete davet ederken, bizi kırmayan Orkun Bey’e de tekrardan teşekkürlerimizi sunuyoruz. Keyifli okumalar 🙂
Soru: NBA ile ilgili başlayalım isterseniz. Yeni sezonun yaklaşık üçte biri tamamlandı. Beklediğiniz veya beklemediğiniz anlamda en çok dikkatinizi çeken veya sizi şaşırtan şeyler neler oldu?
Orkun Çolakoğlu: Sportif turnuvaların kalitesini bazen şampiyonluk adayları üzerinden ölçmeye çalışıyorum. Evet, NBA’i bütün olarak izliyorum fakat kendime asıl sorduğum soru, kaç takımın gerçekten şampiyon olma şansı var? Bu benim için çok belirleyici bir noktadır. Sadece NBA için değil. Premier Lig’e baktığımızda Manchester City’nin puan farkını açması yani diğer takımların geride kalması canımı sıkıyor açıkçası. Bu bence bir problem. NBA için de aynı şey geçerli. Her sene aynı takımların final oynaması benim için can sıkıcı olabiliyor. Fakat beni son zamanlarda mutlu eden bir şey var; o da orta sınıfların gelişim içerisinde olması. Artık çok fazla denk takım var. Bu da tüm takımların performansını üste çekiyor. Bu sene anlattığım veya izlediğim maçlardan çok zevk alıyorum. Bu beni tamamen şaşırttı diyemem ama olumlu bir şey olduğu kesin. Bu sezon için şu anda aklımda kalanlardan biri bu. Bu periyoda kadar eminim tüm basketbolseverler için çok fazla abartılı bir gelişme yaşanmadı. Batı’da Houston her ne kadar çok iyi ilerlese de kimse Golden State’i finalden hatta şampiyonluktan alıkoyamaz diye düşünüyorum. Fakat bundan 2 sene sonra durum farklı olabilir. Çünkü hiçbir takım olduğu yerde durmuyor. Yaşlanan oyuncular oluyor ve onların yerine yeni atletik hızlı oyuncular çıkabiliyor. Çok fazla yetenek geliyor NBA’e. Kyle Kuzma, Donovan Mitchell, Jayson Tatum ve Ben Simmons bu sezon şuana kadar öne çıkanları.
Soru: Pace and Space hakkında konuşalım biraz isterseniz. Basketbolda Orta mesafe şutları artık daha az tercih ediliyor. Takımlar artık daha hızlı atağa çıkıyor. Gittikçe oyun daha talepkar hale geliyor. Potacast’lerde bu çok konuşuldu. Siz nasıl yorumlarsınız bunu?
Orkun Çolakoğlu: Bunu kısaca anlatmak kolay değil. Üzerine zaten çok fazla yazı var; en güzel anlatanlardan birini Kaan Kural yazmıştı. Nereden çıktı bu anlayış, nasıl buraya gelindi gibi sorulara çok güzel yanıtlar vardır o yazıda. Yazıhane arşivinde bulunabilir. Pace and Space daha güzel basketbol oynayalım diye çıkan bir şey değil. Tüm sporlarda olduğu gibi avantaj sağlama amacıyla girilen arayışın sonu. Tabii bu anlayış tüm takımların da gidişatını ve rotalarını da değiştirebiliyor. Basketboldaki takımlar: “Böyle bir şey var, biz de buna adapte olmalıyız.” diyorlar. Oyuncu üzerinden örnek verirsek; 2015 yazında Greg Monroe en çok talep gören oyunculardan biriydi. Lakers, New York ve galiba Phoenix gibi takımlar istiyordu. Geçenlerde Greg Monroe Eric Blodsoe’ya karşı giderken kimse “Aa Greg Monroe geliyor” falan demedi. Yani demeye çalıştığım, bir anda basketbol anlayışı değişebiliyor. Uyum sağlayamayan oyuncuların üzerine takım kurulan oyunculardan alternatif bir parça haline geldiğini görebiliyoruz. Pace and Space’le ilintili olarak Small Ball’dan bahsedilir hep mesela işte 4 kısayla oynamak vs. aslında mesele kısa olmak değil. Mesele, yeni basketbol anlayışına uygun yeni yetenekli oyuncularla var olmaktır. Geçenlerde bir genel menajerin ağzından aktarılan bir ifade okumuştum bir yazıda. Mesele “small ball” değil mesele “skill ball” dur. Karl Anthony Towns, Porzingis, Joel Embiid ve Antetokounmpo gibi uzun ve şut atan oyuncular etrafında daha fazla konuşuyor olacağız. Bu yetenekler sahadayken takımlar bir yandan da uzayacaktır. İşin püf noktası kısalmak değil daha iyi şut atan, top yönlendiren daha iyi oyuncularla sahada var olmak. Porzingis gibi Embiid gibi uzun adamlar bunu yapmaya başlayınca kısalma gibi bir derdin kalmayacak. O zaman kısa takımlara karşı yetenekli uzunlarla sahada varolmak sana avantaj sağlayacak.
Peki bu sene temsilcilerimiz Cedi Osman ve Furkan Korkmaz NBA’de ülkemizi temsil ediyorlar. Şu ana kadar çok fazla şans bulamadılar. Siz ABD basınını da yakından takip eden biri olarak temsilcilerimizin şimdiye kadarki performanslarını nasıl buldunuz? Olumlu ya da olumsuz bir etki ya da kredi yaratabildiler mi?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Yaratabildiler diyemem açıkçası ancak bu olumsuz bir şey değil çünkü kimse şu zamana kadar onlardan olumlu bir etki yaratmalarını beklemiyordu. Öncelikle ikisi de zengin kadrolara gittiler. Ben ABD basınında “ya Cedi niye oynamıyor?” ya da “Furkan G- League’e gönderildi yine” gibi bir şey okumadım ama zaten okumayı da beklemiyordum. Cedi hakkında biraz taraftarların oyuna girdiği kısa zamanlarda ortaya koyduğu enerjiden memnun olduklarını görüyorum. Çaylağa zaten NBA’de her zaman bir pozitif yaklaşım vardır. Kendisi de çalışıyor, uğraşıyor sahaya girdiğinde. Ve özellikle o takımda onun ortaya koyduğu bu karakter insanları memnun ediyor. Ama şimdilik çok fazla bir şey beklememek lazım. Belki oynamıyorlar ama G- League’e gidiyorlar, artı bireysel idman yapma şansları oluyor orada. Her ne kadar takımlar maç trafiğinde takım idmanlarını çok fazla yapamasa da Amerika’da bireysel oyuncu gelişimi daha avantajlı.
4- Sevgili Kaan Kural’ın evladım dediği, nispeten underrated (küçümsenen) oyuncular vardır. Peki sizin evladım dediğiniz, nispeten underrated bulduğunuz oyuncular var mı?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Evladım dediğim yok galiba. Şöyle bir durum var, Kaan abi kadar evlat noktasına getirmiyorum ama onun da evlat kategorisine aldığı (son zamanlarda çıkarmıştı galiba) Bradley Beal bana göre yeterince hakkının verilmediği oyunculardan biri. Mesela geçen 51 sayı attı ve onun adına sevindim. Hem John Wall’un gölgesinde kalıyor biraz, hem de Washington’un en öndeki takımlardan olmamasının dezavantajını yaşıyor. Biraz yüzü mü eskidi nedir ama yaşı da daha çok genç. Bradley Beal’ın şutunun dışında çok üzerinde durulmayan bir özelliği var, geçenlerde Zach Lowe da yazmıştı. Bradley Beal’ın benim sevdiğim özelliği dikkat edin adam perdeyi aldıktan sonra aniden yön değiştiriyor. Perdeyi geçtikten sonra mesela bir anda soluna vurup savunmacıyı ters ayakta yakalıyor. Bu basit fundamental olarak gözüküyor ama her oyuncu bu kadar keskin yapamaz. Beal’ın çok işine yarıyor ve benim çok hoşuma gidiyor bu hareketi. Kaan Abi’nin de dediği gibi çok tatlı şut atıyor ve bu özelliğinden dolayı Ray Allen’a benzetiliyor ama bunun yanında çok iyi potaya gidiyor. Eğer biraz da etrafını oynatmayı öğrenirse çok acayip bir oyuncu olacaktır. Çok underrated buluyorum hakikaten onu. Şuan takas masasına koyarsan eğer tam olarak karşılığını alamazsın Beal’ın muhtemelen.
5- Washington demişken siz podcastlerinizde Washington’un kadro mühendisliği olarak kağıt üzerinde en iyi tasarlanan kadrolardan biri olduğundan bahsediyordunuz. Şu an ne düşünüyorsunuz Washington hakkında?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Yok aslında tam olarak öyle değil. İlk beş bazında kağıt üstünde birbirini çok iyi tamamlayan bir kadroları var. Aşırı hızlı, penetreci ve oyuna hakim bir guard var. Yanında bir tane süper skorer var, Beal. Otto Porter Jr. Çok iyi bir tamamlayıcı ve takım kısaldığında dört numaraya da çok uygun. Morris sert, şut atabilen dört numara. Gortat ise iyi ve sert perde yapan, devrilip bitirebilen, yıldız kategorisinde olmasa da sağlam bir pivot. Bunların hepsi birbirini çok iyi tamamlıyor ama kadro oluşturma olarak baktığımızda Washington’ da senelerdir aslında o konuda çok başarılı bir takım değil. Öyle olsa çok daha iyi bir benchleri olurdu.
6- Çaylaklardan biraz bahsetmiştiniz. Özellikle Ben Simmons ve Donovan Mitchell şu ana kadar adlarından epey söz ettirdiler. Ne düşünüyorsunuz onlar hakkında?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Ben Simmons beni olumlu anlamda şaşırttı. Şutu olmadığı için çok zorlanacağını düşünüyordum. Ama adam öyle bir atletizme, saha görüşüne sahip ki şut da olmasın zaten. Bir de şut olsa hep beraber yandık yani, Embiid ve Simmons aynı takımda. Çok bahsedildi bundan ben de tekrar edeyim sadece çünkü NBA takip edenler mutlaka görmüşlerdir bu analizi. Şutu olmadığı için otomatikman biraz geriden savunuluyor ama o verilen mesafe Simmons’un ivmelenmesine olanak sağlıyor. Bir anda basıp gidebiliyor. Artı o taktikle kesemiyorsun. Çünkü Philly adamın etrafına dört şutör dizdi. O yüzden Simmons üzerine kolay kolay yardım getiremiyorsun. Bir yerden risk edildiğinde hemen buluyor boş adamı. Hazırlık maçlarında tek viteste oynuyor sanıyordum ama öyle değilmiş, çok koordinasyonlu ve kontrollü oynuyor. Kolejdeyken onun hakkında söylenen olumsuz şey savunmayı umursadığıydı ancak belli ki aslında koleji umursamamış. Kafayı savunmaya da vermiş durumda, elit bir savunmacı mı, hayır henüz değil ama acayip bir ayak çabukluğu var. Koyuyorsun point guard savunuyor neredeyse. Mitchell için ise çok atletik ve agresif olduğu konuşuluyordu ama Simmons’la aynı soru işaretleri vardı. Tamam, bu özellikler NBA’de seni bir yere taşır ama herkese çok fark yaratamazsın bununla. Ama adam şu an şut da atıyor, iyi de şut atıyor. O zaman farklı bir noktaya geliyorsun.
7- Sizin sıkı bir Lakers taraftarı olduğunuzu biliyoruz. Lonzo Ball ve Kyle Kuzma’yı sormak istiyoruz. Biraz da affınıza sığınarak LaVar Ball hakkında neler düşünüyorsunuz?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Lavar Ball’u herkes konuşuyor zaten. Sen ona mikrofon uzatırsan konuşacaktır. Adam belli ki ilgi meraklısı. Çok aklı başında bir adam olmadığı da dışarıdan bakıldığında belli. Ortanca oğlunun çok büyük potansiyelli olmadığı konuşuluyordu ve bu hırsızlık olayıyla hepten kendini yaktı. Küçük olan kolej falan okumayacak hemen profesyonel olsun istiyorlar. O çocuk Avrupa’da nasıl yapacak bilemiyorum. Şöyle bir bakınca Lonzo o aileden yine iyi çıkmış. İyi çıkmış derken öyle bir babaya rağmen o kadar aklı başında ki. Tamamen takım odaklı biri. Belli defoları var tabi. O kadar konuşulmasaydı baba bu defolar bu kadar çok konuşulmazdı. Eğer etrafında uydu gibi öyle bir baba olmasaydı ve Lakers değil de De’Aaron Fox yerine Sacramento seçseydi, aynı saha içi teknik problemleri yaşasaydı bile bu kadar konuşulmazdı. Bir noktada “ya ne kadar çirkin şut atıyor” denirdi ama sonuçta çaylak ve 20 yaşında bir çocuk, toparlar diye bahsedilirdi. Ingram bu sezon Lonzo’nun üstündeki baskıyı biraz aldı ama bunlar 19-20 yaşında çocuklar, herkes Embiid gibi Simmons gibi giremez lige. Hele point guard için çok zor. Tamam, topla potaya gidememesi ya da şut atamaması problem olabilir ama kolejde atıyordu adam. Deli gibi hemde, yüzde 42 ile atıyordu. Şu anda atamıyor ama büyük ölçüde baskıdan atamıyor. Boş şutu da mı atamayacak adam. Zihinsel olarak yıpranmayla alakalı olduğunu düşünüyorum ve bir yerden sonra toparlayacaktır. Erken yargıya varmamak lazım ama bu çağda erken yargıya varmak insanların sevdiği bir şey. Geçen sene de Ingram çöp ilan edilmişti. Antetokounmpo böyle miydi? Lige girip bismillah deyip 25 atmaya mı başladı? Biraz zaman tanımak lazım.
8- NBA’de takımlarla ilgili çok merak ettiğimiz bir soru var. Lakers yeniden yapılanma sürecine girdi bildiğimiz gibi. Ingram gelişme kaydediyor, Kyle Kuzma güzel sinyaller verdi. Yazın Paul George’un gelmek istediği konuşuluyor ve hatta ütopik senaryolara göre LeBron’un gelmek istediği bile yazılıp çiziliyor. Boston bu yapılanma sürecini Danny Ainge önderliğinde çok iyi atlattı. Ancak bu iki takımdan sonra özellikle şehir ve medya olarak NBA’in en önde gelen takımlarından New York Knicks ve Chicago Bulls senelerdir istedikleri yerlerde değiller. Sizce neyi yanlış yapıyorlar ve toparlanabileceklerinden ümitli misiniz?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Yönetim problemlerine girmeden şöyle birşey var. Celtics bu süreci iyi atlattı dedin ya, evet çok iyi bir yola girdiler. Ama bazen ben dahil zaman kavramımız şaşıyor biraz. Celtics de bu süreci 2 senede başarmadı. En azından 5 senelik bir rebuilding süreci var. Önce o yola girmeye kendini ikna etmen gerekiyor. Kimse o süreci bir anda başaramıyor. İstediğin gibi para harcayamadığından NBA’de bu çok daha zor. Bulls baya diretti aslında. Gasol’ü aldıkları sene aslında iddialı olabilecek bir kadroları vardı. Gasol, Mirotiç, Taj Gibson ve Noah gibi iyi bir uzun rotasyonu vardı, Rose eskisi gibi olmasa da oynuyordu ve Jimmy Butler gelmişti. Ama olmadı ve geçen sene tam yeniden yapılanmaya gidilecek derken Wade geldi. Ancak bu sene onlar da rebuilding’e tam olarak karar verebildiler. O yola girmekte takımlar bazen çekingen davranabiliyorlar. Lakers konusunda da aynı durum var. Lakers drafttan yapılanmaz diye konuşuluyor. Niye yapılanamaz abi, eskiden olmadı diye şimdi olmayacak diye bir şey yok çünkü NBA’in şartları değişti. Yani o yüzden onların da yapılanma süreci bir iki sene gecikti. New York isa NBA’in en Türk kafasıyla yönetilen takımı. Phil Jackson’ın oraya geldiğinde o manyak takım başkanıyla basketbol operasyonları arasında şemsiye olur, bir bilinç getirir diye düşünülüyordu ama o ortalığı daha da karıştırdı. Ama o takımlar üzerindeki “bu takımlar drafttan yapılanamaz” söylemleri dağılıyor. Şampiyonluğa oynayan takımlara bakın, tamamı draft öncelikli yapılanmayla o konuma geldiler günümüzde.
9- Daha önce bir röportajınızda Lakers taraftarı olduğunuz spesifik bir an olmadığından bahsettiğinizi hatırlıyoruz. Nasıl başladı tam olarak? NBA’e olan ilginizden önce mi yoksa sonra mı başladı? Bir de sizin için unutulmaz bir an ve bir oyuncu var mı Lakers tarihinde?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: NBA takip etmeye başladıktan sonra bir takım tutayım falan demedim. Genelde son iki kuşak Lakers taraftarlığı ya Magic Johnson’a dayalı ya da Kobe – Shaq ikilisine. Ben bunların ikisini de söyleyemem. O yaşlarda mesela en ilgimi çeken Nick van Exel’dı mesela. Getirip uzak mesafeden üçlük sallıyordu. Çocuksun zaten çok rafine bir bakış açısıyla bakamıyorsun. Bir de o zamanlar Jordan’lı Chicago herkesi yeniyordu. Bir kere biri yensin şunları diye düşünürken bir normal sezon maçında Lakers baya farklı yenmişti Chicago’yu. Öyle yavaş yavaş ilgimi çekti yani. Tek bir an yok yani yavaş yavaş gelişti ve birgün bir bakmışsın daha fazla sahiplenmişsin. Sabah kalkıp teleteksten bakardım. Bir baktım ki sonuçlara bakarken geriliyorum, heyecanlanıyorum falan. O şekilde yavaş yavaş yerleşti taraftarlık.
10- Burada olmayan bir arkadaşımız özellikle sormamızı istemişti. Özellikle Terry Stotts ve Portland hakkında ne düşünüyorsunuz?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Portland mı? Portland’a şaşırmadım ama özellikle Terry Stotts’a şaşırdım yani. Portland için ne diyebiliriz, ortalama bir takım. Son 3-4 maçlarını izledim. Normalde Portland hakkında hücumuyla bir yere gelir deriz ama savunma verimliliğinde üçüncü sıraya çıkmış durumdalar. O istatistik biraz göz boyuyor ve normale gelecektir. Zaten Lillard ve Mccollum gibi iki tane çok iyi skorerin ve Nurkic gibi iyi bir pivotun varken otomatik olarak bir noktaya geliyorsun ama son maçlarını izlediğimizde savunma defektleri daha net görülmeye, tekrardan ortaya çıkmaya başladı. Oyun kurucuların fizik olarak kısa olunca Milwaukee ve Wizards gibi takımlara karşı boğuldular. Şöyle bir durum var. Bu takımın en iyi iki skoreri ve şutorü aynı zamanda en iyi iki yaratıcısı. Savunma Lillard ve Mccollum’a odaklanıp baskı yapınca riske edilen adamın da cezayı kesebilmesi önemli. O durumda Aminu’nun ve Harkless’ın istikrarlı olması lazım. O pozisyon için bir de Connaughton rotasyona dahil edildi, o da iyi şutör ama iki kısa point gardın yanına Connaughton’ı ekleyince hepten kısalıyorsun. Bir de Nurkic iyi oyuncu falan ama elit bir çember savunucusu diyemeyiz. Portland ortalama bir takım ama bundan öteye gitmek kısa yorgan hikayesi gibi. Bunun üzerine koymak çok zor. Mevcut yapının üzerine drafttan irili ufaklı bir takım parçalar eklenebilir ama senin takımını tanımlayan zaten eldeki oyuncular. Belki bir iki sene sonra olmuyor deyip dağıtabilirler takımı ama şu anda bu yapıyla bir üst seviyeye çıkmaları çok zor. Terry Stotts hakkında ne söyleyeyim bilemedim. Çok iyi bir koç, çok özel işler yapıyor diyemem ama kötü bir koç da değil Stotts. O bakımdan biraz Portland’la paralel gidiyor.
11- Türkiye Basketbol Ligi ve Euroleague hakkında düşünceleriniz neler? Temsilcilerimiz sizce neler yapabilirler?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Türkiye Basketbol Ligi’nde Fenerbahçe Doğuş’tan başka bir favori göremiyorum. Ciddi sakatlık problemleri olmadığı takdirde başka bir takımın zorlaması çok zor. Ligimizde NBA’deki gibi orta sınıf takımların seviyelerinin biraz daha artmasıyla play off yarışı daha keyifli hale geldi. Eğer play off yarışı için izliyorsanız zevk alabilirsiniz ama şampiyonluk konusunda şu görüntüde Fenerbahçe’den farklı bir takım göremiyorum. Euroleague daha karışık tabii. Fenerbahçe ciddi bir değişim yaşadı. O yüzden orada net bir favori göremiyorum.
12- Türk basketbolunun geliştiğine katılıyor musunuz peki?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Türk basketbolu gelişiyor diyebilir miyiz, bilemiyorum. Yatırım gelişiyor, evet, ya da gelişti. Euroleague’in sponsorlarının tamamına yakını Türk firmaları. Yarın öbür gün bu sponsorların bir kısmı çekilebilir de. Size sorayım, Euroleague’e ilginiz geçen seneyle aynı mı? Geçen sene Türkiye’den 4 takım varken bu sene 2 takım var ve bir tanesi de ölü durumda zaten. Çok özel bir Avrupa Ligi merakı olmayan bir Galatasaray ya da Beşiktaş taraftarı Euroleague’i neden izlesin? Gelişen Türk basketbolu olmadı; gelişen Fenerbahçe’nin başarısı. Avrupa’nın en iyi ligi iddiası var ama ortadaki tek takımlı bir lig. Kulüpler üstünden değil de oyuncu bazında bakalım desek, evindeki şampiyonada gösterdiğin performans ortada.
13- Euroleague ve FİBA’nın çatışması hakkında ne düşünüyorsunuz?
ORKUN ÇOLAKOĞULU: Fazla bir şey söylemeye gerek yok, saçmalık.
14- Bu tarz sorular çok fazla sorulmuştur ancak biz biraz daha farklı sormak istiyoruz. Bu işi amatör olarak yaparken profesyonelliğe geçiş sürecinizi merak ediyoruz. Nasıl gerçekleşti o süreç, biraz anlatabilir misiniz?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Benim bu işe ilk dahil oluşum pek profesyonelce bir süreçle başlamadı. 19 yaşındaydım ve aslında hiç böyle bir kariyer planım yoktu. İstediğim üniversiteyi kazanmışım. O zamanlar NBA TV yayın hakları Digitürk’teydi. Şimdiki gibi de değildi. Günün en iyi maçı NBA TV’ de yayınlanıyordu. Sadece Digitürk’teydi ve o maçları Türkçe anlattıralım demişler. Batug.com’dan arkadaşım Özgün Özdede bağlantısıyla yine siteden birkaç kişi ekip olarak oluşturuldu. Bir senelik, yarı amatör bir tecrübeydi. 2008’de bir kez daha NBA TV maçları için, bu kez NTV Spor ekibiyle çalışmaya başlayınca artık daha ciddi düşünüyordum.
15- Ülkemizde amatörlükten profesyonelliğe geçiş sürecinde ailelerin yeterince destek olduğu düşünüyor musunuz? Çünkü bildiğimiz kadarıyla o süreç özellikle maddi kaygılar bakımından oldukça zorlu bir süreç. Bu işi yapmak isteyen gençler bu belirsizliği göze alabiliyor ama aileler bir hayli kaygılı oluyor.
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Evet, böyle bir durum var ama tamamen haklı kaygılar aileler açısından. Akıllı olan zaten bu dönemde medyaya girmez.
16- Biraz da sosyal medyadan bahsedelim diyoruz. İsmail Şenol’un çok güzel bir TED konuşması var ki sosyal medyanın gücünü kariyer gelişiminde nasıl olumlu olarak kullandığını anlatmıştı. Sizin kariyerinizde sosyal medyanın bir etkisi var mı? Aynı zamanda sosyal medya herkesin fikrini beyan ettiği ya da nefretini kusabildiği bir ortam. Bu yorumlara karşı sakin kalabilmek kolay olmasa gerek?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Sosyal medya dükkanını açtığın bir yer. Sana bir vitrin sağlıyor. Sonuçta herkes seni tanımıyor, bazısı oradan görüp takip etmeye çalışıyor. Benim sosyal medyada acayip sayıda takipçim yok ve kendi adıma beni şuradan şuraya götürdü diyemem ama fayda getirdiği örnekler vardır. Diğer sorunuza gelince, herkesin fikir beyan etmesi zaten sakıncalı bir şey değil. Küfür sinir bozucu olabilir elbette ama var böyle bir şey, işin gerçeği. Sosyal medyanın küfürle kendini ifade eden kişi için şöyle bir avantajı var, herkes görebiliyor. Sen bana maille küfür etmiş olsan bunu ikimiz görüyoruz ama sosyal medyada edince bu kafede herkesin içinde bağırarak küfür etmişsin gibi oluyor. Bu hoş bir şey değil ama bununla egosunu tatmin edebilen de var ve görünürlük cezbedici. Bu arada yanlış anlaşılmasın, başıma geliyor bundan mağdurum demeye çalışmıyorum.
17- Peki mesleğe başlamadan önce amatör olarak bir sporla uğraşmış mıydınız?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Tamamen amatör olarak; yoksa lisanslı bir şey yapmadım. Eskiden futbola, halı sahaya falan epey vakit ayırırdım. Üniversiteye hazırlanırken kademeli olarak azaldı ve bir noktadan sonra baktım eskisi gibi hareket edemiyorum, o beni kafaca çok uzaklaştırdı.
18- Bu sene S Sports’da hem NBA hem de Premier Lig maçları anlatıyorsunuz. Siz bireysel olarak hangisinden daha fazla keyif alıyorsunuz ve iki branş anlatımında ne gibi farklılıklar oluyor sizce?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Geçen gün yine sorulmuştu. Bu tamamen maça bağlı. Cumartesi günü Clippers – Washington maçı anlatacağım, şimdiden içime fenalık geldi, Pazar günü ise Merseyside derbisi var. Bazen de Premier Lig’de çok kötü bir maç anlatıyorum. Gecesinde ise öyle bir NBA maçı oluyor ki “oh be abi” diyorum. Farklarına gelince teknik bakımdan çok farklılık var. Basketbol çok daha fazla duruyor ama daha fazla konuşuyorsun. Kağıda dökülse iki maç anlatımı, basketbolda çok daha fazla kelime kullanıyoruz muhtemelen. Mesleğe başladığımda sürekli basketbol maçı anlattığım için futbolu çok sevip izlememe rağmen kendi futbol anlatış tarzımı oturtmak neredeyse iki yılımı falan aldı. Bir de şöyle bir durum var. Basketbolda (son saniye basketlerini ayrı tutuyorum) bir basketi kaçırabilirsin ya da orada susabilirsin. Zaten maç boyunca yüz tane falan oluyor. Hata da yapabilirsin, Ahmet dersin Orkun atmıştır. Futbolda böyle bir durum yok. Geçen gün Manchester United’ın maçında Ashley Young’ın golünü gördüyseniz top kaleye girdi ve çıktı. Önce gol dedim ama sonra bir an durdum. Seyircinin sesi de o an gelmedi ve acaba “eyvah top yan ağlardan mı geldi, dışarı çıkan topa gol mü dedim” diye bir düşündüm. Sonra Young sevinince üstümden ağır bir yük kalkmış gibi oldu.
19- Spikerlik şansına inanıyor musunuz? Bizim jenerasyon daha çok Murat Kosova ile büyümüştü. Mesela biz şahsen Murat Kosova’nın spikerlik şansı olduğuna inanıyoruz. Yani Osasuna – Levante maçı bile anlatıyor olsa penaltılar, pozisyonlar vs. maç çok keyifli hale geliyor genelde. Sizce de spikerlik şansı diye bir şey var mı?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Benim tanımlama şeklime göre spikerlik şansı, mesela bahsettiğim Ashley Young’ın pozisyonu gibi, sizi çok zor duruma sokabilecek bir şeyin yaşanması/yaşanmaması durumudur. İyi maç denk gelme sıklığını spikerlik şansı olarak isimlendiren de olabilir; tabii öyle bir maç önüne geldiğinde Murat Abi gibi hakkını verecek donanımda olmak önemli.
20- Kaan Kural ile olan ilişkinizi sormak istiyoruz. Uzun süredir devam eden bir “Podcast” serüveniniz var. Daha önce de sorulmuştur ancak biz aranızdaki kimyayı tekrardan sormak istiyoruz. Çünkü yaptığınız podcastlerde falan çok iyi bir uyum seziyoruz dinleyici olarak. Siz Kaan Kural’ı nasıl görüyorsunuz?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Son dönemde çok sık yüz yüze görüşemiyoruz ama “abim” gibi görürüm. Biz iş arkadaşı olarak bir araya gelmemiştik, daha önce başlayan bir arkadaşlığımız oldu. Bana meslekte de çok yol göstermiştir. Zaten aynı şeyi seviyorsun, aynı şeyi konuşuyor ve takip ediyorsun. Ve Kaan abi çok egosuz, karşıdakini dinleyen biridir. İlgi alanları benzer olduktan sonra insanın Kaan abiyle uyum sağlayamaması imkansız zaten.
22- Son olarak basketbol ve futbol dışında takip ettiğiniz sporlar var mıdır?
ORKUN ÇOLAKOĞLU: Maalesef yok. NBA’de her gece bir sürü maç oluyor, Premier Lig bir yandan. Başka ligler… Diğer sporları geçtim, Euroleague’i bile istediğim kadar takip edemiyorum.
Bu röportajın gerçekleşmesini sağlayan üyelerimize başta Ahmet Resul Özden olmak üzere Cihat Kuran ve Mervan Nazım’a teşekkürlerimizi sunuyoruz.