Dünya ve Türkiye gündemi oldukça yoğun (yoğun olmadığı bir zaman hatırlamıyorum gerçi). Vize krizi, Barzani’nin tüm uyarılara rağmen yaptığı referandum ve Katalanlar derken biz de beklenen İdlib hamlesini yaptık. Beklenen diyorum çünkü gerek Astana’da alınan kararlar gerekse güney sınırlarımıza yaptığımız olağan dışı yığınak aslında bu durumu öngörülebilir kılmıştı. Türk askeri, 22 Şubat 2015 ”Şah Fırat” operasyonu ve 24 Ağustos 2016 ” Fırat Kalkanı” harekatından sonra şimdi üçüncü defa Suriye topraklarına postallarını basacak.
Bu seferki durum diğer ikisinden farklı olacak gibi görünüyor. Bunu TSK’nın kendi açıklamasında da anlayabiliyoruz. Açıklamada ”harekat” ya da ”operesyon” gibi terimler yerine bölgeye intikal eden unsurlar için “Gerginliği Azaltma Kontrol Gücü” terimi kullanıldı. Aslında doğru olan bu çünkü Astana görüşmeleri çerçevesinde çatışmasızlığı sağlamak için Türkiye’nin İdlib’te 15 kontrol noktası kurması planlanıyor.
İlk olarak 7-8 Ekim tarihinde TSK’nın bazı ÖSO gruplarıyla beraber keşfe başladığı duyuruldu. Daha sonralardan bu, ÖSO grupların Nureddin Zengi Tugayı ve Feylak el Şam olduğu anlaşıldı. Yapılan açıklamalarda Türk askerinin henüz sınırın ötesine geçmediği söylense de TSK her an sınırı geçebilir.
Geçtikten Sonra Ne Olacak?
TSK kimle çatışacak? Bu soru dört gündür benim de aklımı kurcalıyordu. Belki de keşfin dört gün sürmesi keşfin biraz da muzakerelere dönüşmesine neden olmuştur. Bu sadece komplo teorisi değil medyada da çıkan bazı haberlerde belli müzakerelerin yapıldığı yazıldı. İddiaya göre Heyeti Tahrir el-Şam, ÖSO çatısı altında savaşan Nureddin Zengi Tugayı ve Feylak el Şam’ın varlığından rahatsız oldu ve bu durumda çatışabileceklerinin sinyalini verdi. Tam bunları yazarken telefonuma gelen bildirimde TSK’nın sınırı geçtiği yazıyor.
Kim Bu Heyeti Tahrir El Şam?
Geçen sene el-kaide’den ayrılarak adını Şam’ın Fethi Cephesi olarak değiştiren Nusra Cephesi, daha sonra yanına irili ufaklı diğer cihatçı grupları da alarak bir çatı oluşumu altında Heyeti Tahrir el-Şam’ı kurdu. HTŞ, Ahrar el-Şam ile beraber İdlib’in en etkin iki örgütünden biri. Şehirde en çok bu iki örgütün sözünün geçiyor olması ara sıra iki örgütün arasında çatışmalar çıkmasına neden oluyor. Temelde ikisi de cihatçı olsa da yer paylaşımı ve savaşma şekli gibi farklı nedenlerle zaman zaman iki örgüt birbirine zarar veriyor.
Tabiri caizse ”Light IŞİD” olarak adlandırabileceğimiz bu iki gruptan Ahrar-üş Şam nispeten ÖSO ile işbirliğine yanaşsa da HTŞ ÖSO’ya radikal bakış açısına sahip. Hatta tam da TSK’nın keşfe başladığı zamanlarda HTŞ şöyle bir açıklama yayınlamıştı: “İşgalci Rusya’nın yanında duran gruplar şunu iyi bilsinler ki, İdlib onların gezinti yeri değildir. İstişhad aslanları onları gözetlemektedir.” burada gönderme Nureddin Zengi Tugayı ve Feylak el Şam’a yapılıyor. (bu iki grup Rusya yanlısı olduklarını net bir dille reddediyor.) Açıklamanın diğer dikkat çekici yanı ise, açıklamanın TSK’ya yönelik olmadığıdır. İdlib’in bir diğer önemiyse Esad’ın hiç bir şekilde söz sahibi olmadığı tek eyalet.
Çatışma Çıkma Olasılığı Nedir?
Şu ana kadar görünenler ve yazılanlar sanki Türk askerini orada gül bahçesi bekliyor gibi. Umalım ki öyle olsun ama başlarda çatışma çıkmasa bile karşı tarafın sözüne ne kadar sadık kalacağı muamma olarak karşımızda. Sonuçta bu gruplar, el-Kaide ve IŞİD ekolünden geliyor. İnsanlık ve medeniyet gibi terimlerin varlığından pek de haberleri yok.
Çatışma çıkarsa gerçekten çok üzüleceğimiz sonuçlar doğurabilir. Daha önce Suriye’ye düzenlediğimiz iki operasyondan farklı olarak kendimizi bir anda 3 milyon nüfuslu bir şehrin ortasında bulabiliriz. Bu durumda HTŞ ya da Ahrar el-Şam tarafından atılacak bir kurşun kanlı sokak savaşlarına neden olabilir.
Olası bir çatışma durumunda halkın da büyük bölümünün Hatay sınırına doğru göç edeceği tahmin ediliyor. Umalım o kurşun atılmaz ve silahlı kuvvetlerimiz şehit vermeden karargaha döner.
Afrin Bölgesi
Aslında pek çok analiste göre İdlib operasyonunun asıl amacı Afrin’i kontrol edebilmek. Terör örgütleri PKK ve YPG militanlarının çok fazla sayıda bulunduğu bu bölgeden PKK’nın sınırı geçip Türkiye’ye sızdığı düşünülüyordu. İdlib’e girmek ne olursa olsun iyi bir göz dağı olabilir. Zaten Türkiye bu operasyon sırasında olası Afrin harekatına yönelik avantaj oluşturacak ya da korkutacak hamleleri de yapacaktır. Zira bunu keşif güçlerinin ilk iş olarak Afrin’i güneyden dikizleyen Şeyh Bereket Dağı’na gitmesinden de anlayabiliriz.
Bu neden dolayı ortaya atabileceğimiz bir soru da, TSK Afrin’e bir operasyon gerçekleştirir mi sorusu olabilir. Şuanlık biraz zor gibi görünüyor diyebiliriz. Rusya’nın ne kırmızı ne yeşil ışık yakması ve ABD’nin de zaten YPG’ye silah verdiğini düşünürsek, Türkiye’nin şimdilik böyle bir operasyonu göze alamayacağını düşünüyorum.
Peki İdlib operasyonu gerekli miydi yoksa geç mi kalındı gibi bir çok soru gündemimizde dolaşıyor. Ama politikanın bir netice işi olduğunu düşünecek olursak, bu gibi soruların yanıtını zaman vermektedir. Her ne olursa olsun Türkiye’nin güney sınırlarını koruması ve bunun için önlemler alması en doğal hakkıdır. Kaldı ki YPG’nin devletleşmemesi açısından da orada ”caydırıcı” bir güç olarak bulunması da oldukça önem arz etmektedir. En büyük kaygı ise bu sürecin kanlı bir şehir savaşına dönüşmesi. Umalım ki süreç buna evrilmesin.