Geçtiğimiz eylül ayında yapılan seçimler sonucunda CDU/CSU’nun (Hristiyan Birlik Partilerinin) ağır bir darbe alarak geçen seçime kıyasla %10’luk bir oy kaybı yaşaması sonucunda Merkel koalisyon arayışlarına başladı. Aslında Merkel’in zaferiyle sonuçlanan seçimin parti nezninde bir çöküşün başlangıcı olarak adlandırılmasının nedeni “Almanya için Alternatif”partidir.
İlk önce AfD (Alternative für Deutschland) daha sonra diğer başlıca partiler hakkında kısa bilgi verip koalisyonun oluşmasının sebeplerini irdeleyeceğim.
Alternative für Deutschland
2013 genel seçimlerinden kısa bir süre önce kurulmuş olan ve önceki genel seçimlerde çok ufak bir farkla Alman parlamentosuna (Bundestag) giremeyen bu parti, aşırı sağ ırkçı bir partidir. Lakin daha sonra eyalet seçimlerinde öngörülmeyecek şekilde başarılı olmasıyla birlikte yerel meclise ve Avrupa Parlamentosu’na girmeyi başarmıştır. Almanya için Alternatif partisi genel itibariyle Avrupa Birliği’ne, sığınmacılara karşı bir politika izlemektedir. Bu anlayışa bağlı olarak kısa zamanda dikkatleri üzerinde toplamayı başardığı gibi ayrıca genç ve eğitim oranı düşük kesime de hitap etmesiyle etki alanını bir hayli genişletmiştir. 2017 seçimlerinde oy dağılımında 18-25 yaş aralığındaki seçmenlerin çoğunluğunun AfD’yi tercih ettiği anketler sonucunda belirlenmektedir.
Hiçbir parti tarafından kabul görmeyen AfD, koalisyon arayışlarında ismi dahi geçmemekte ve bunun da başlıca sebebi her ne kadar neonazilerin fikirlerini benimsemediğini dile getirseler de yaptıkları eylemler verdiği sözlerini yansıtmamıştır. Göçmen karşıtı fikirleri, aşırı ırkçı duruşu, var olan göçmenlerin ülkelerine geri dönmelerine ikna edilmesi ve Avrupa Birliği’ne set çekme istemleri gibi istekleriyle diğer partiler tarafından soyutlanmasına neden olmaktadır.
Hristiyan Birlik Partilerinin Muazzam Oy kaybı
2017 Almanya genel seçimlerini başbakan Angela Dorethea Merkel’in önderliğindeki Hristiyan Birlikleri partilerinin kazandığını ancak 2013 genel seçimlerine göre %9’luk bir oy kaybı yaşamasıyla birlikte %32.8 oy alarak kazanmasına rağmen kaybettiğini söylemek pekala mümkündür. Peki bu oy kayıplarının nedeni sadece Almaya için Alternatif partisinin hızlı yükselmesine bağlayarak başarılı bir politika mı izlemesidir?
AfD tek başına kısa sürede büyük işleri başardı ama bu büyük işlerin başarılmasını sağlayan olgular nelerdi? AfD’nin yürüttüğü politika; ırkçılık, İslam ve göçmen kabrşıtlığı, Avrupa Birliği’ne karşıtlık olarak sayılabilir. Bu basit bir durum ama etkili politika sayesinde halkın güvenini kazanarak parlamentoya girmeyi başardı. Siyasetin güvene dayalı olgu olduğu düşünülürse ve AfD’nin halkın güvenini var olan partilerin başarısızlıklarını dışa vurarak kazandığı söylenebilir.
2013 seçimlerinden itibaren Merkel ve partisinin değer kaybına uğramasının nedenleri AfD oluşturmuştur denilebilir. Merkel’in yanlış ekonomik hareketleri Avrupa Birliği’ndeki sıkıntıları tek başına üstlenmeye kalkması ancak bunun da getiri sağlanmak yerine ülkenin prestijine,ekonomisine zarar vermesi işlerin daha da sarpa sarmasına sebep olmaktadır. AfD’nin yeni naziler olarak anıldığı dönemde koalisyon arayışları devam ettiği ve sonuçsuz kaldığı takdirde erken seçimlerin AfD’ye yarayacağı bazı yazarların fikirlerine göre önlem alınmadığı takdirde iktidara geçmesi dahi beklenmektedir.
Koalisyon Ortağı Sosyal Demokrat Partisi
SBD (Sozialdemokratische Partei Deutschlands) ülkenin en eski partisi konumunda bulunup daha çok Batı Almanya yani ülke sanayisinin gelişmiş işçi sınıfının da fazla olduğu bölgede işçi sınıfına ve sendikalarına hitap etmektedir. Genel Başkanlık görevini Martin Schulz yürütmektedir.
2017 seçimlerinden nasibini alan tek parti Hristiyan Birlikleri Partisi olmadı. Aynı zamanda ana muhalefet görevini yürüten Sosyal Demokrat Parti (SDP) de nasibini almış ve muhalefet görevini yerine getiremediği için tarihindeki en büyük oy kaybına uğrayarak %25,7’den %20’lere kadar gerilemiştir. Oy kaybının sebepleri ise CDU/CSU ile aynı olmakla birlikte muhalefet görevini yerine getiremediği için kitlesinin güvenini kaybetmektedir.
Seçim sonucunda koalisyon ortağı olamayacaklarını dile getiren Genel Başkan Martin Schulz, Hristiyan Birlik Partilerinin koalisyon ortağı bulamamaları ve hükümeti kuramama tehlikesiyle karşı karşıya kalması sonucunda koalisyon görüşmelerinin başlamasına karar verecek kişilerin delegeler olduğunu dile getirerek oylamaya sunmuş ve 642 delegeden 362’si görüşmelere yeşil ışık yakmıştır.
SDP’nin bu görüşmelere başlamaya yanaşmasının en büyük nedeni; zorda kalan Hristiyan Birlik Partilerine karşı isteklerini daha kolay kabul ettirme imkanına sahip olduğu düşüncesi olmuştur. Ancak bu düşüncelerin sadece bir “düşünceden” ibaret mi kalacağı yoksa azınlık partileriyle koalisyon kurmak istemeyen Merkel’in ve partisinin SDP ile anlaşmazlığa düşmesi sonucunda erken seçime mi gidileceğini, tarafların 4 Şubat olarak belirlediği son görüşme tarihinde belirlenecek.