ABD kelimenin tam anlamıyla yangın yerine döndü. Minnesota eyaletinde bağlı Minneapolis kentinde, George Floyd isimli Afro-Amerikalı bir ABD vatandaşının polis tarafından göz altına alınması esnasında aşırı güç kullanımı sonucu dakikalarca nefessiz kalarak ölümüne ilişkin görüntülerin kamuoyunda yayılması ile öfkeli halk sokaklara çıktı.
GEORGE FLOYD POLİS ŞİDDETİ ÖLEN İLK KİŞİ DEĞİLDİ
George Floyda ABD’de polis şiddeti sonucu ölen ilk kişi olmadığı gibi ABD’nin yakın tarihine bakıldığında Afro-Amerikalı olarak polis şiddetine maruz kalan ilk mağdurda değildi. George Floyd’un ölümünde sonra başlayan kitle olayları da ABD’de yaşayan Afro-Amerikalıların kamu otoritesine dönük öfkelerini gösterdikleri ilk kitlesel gösteriler olmadığını da biliyoruz. Hatta ABD’nin ilk Afro-Amerikalı Başkanı olan Obama zamanında da benzer bir olay yaşanmıştı.
2012 yılında Florida’da 17 yaşında polisin aşırı güç kullanımı sonucu öldürülen Trayvon Martin’in ölümünden sonra da sokak gösterileri olmuştu. O tarihte başkan olan Obama’nın olayı ele alış şekli olayların ülke çapına yayılmasının önüne geçmişti.
GEORGE FLOYD’UN ÖLÜMÜ MİLYONLARI SOKAKLARA DÖKTÜ? PEKİ NEDEN?
George Floyd olayı ABD tarihinde yaşanan olaylardan daha farklı kılan nedir? Veya bir fark yok mudur? Özellikle 1960’ların ortasında başlayan ve liderliğini Martin Luther King Jr. yaptığı siyahi uyanıştan bu yana Afro-Amerikalıların ana nüvesi olan gösterilerin ülke geneline yayılmış olması, bu olayları diğerlerinden farklı kılar mı? Bu eylemler toplumsal eşitsizlik ve adalet talebi midir? Yoksa sokak yağmacılarının, hedefsiz anarşistlerin şiddet eylemleri midir? Bu soruları çoğaltmak mümkündür.
ABD’nin içinden geçtiği süreci 68’de başlayan öğrenci hareketleri gibi tüm dünyaya yayılmasını beklemek, bu yönde bir değerlendirme yapmak içinse erken olduğunu söylemek mümkündür.
Bu yazıda, daha ziyade ABD’de Kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimlerine bu olayların nasıl bir etkisi olacaktır sorusuna cevap aramaya çalışacağız. Ancak bu değerlendirmeye başlamadan önce ABD’de yaşanan olaylara Türkiye’den duygudaşlık göstermeyi çok da doğru bulmadığımı ifade etmek isterim.
TOPLUMLAR İKİ YÜZLÜLÜĞÜ İLE YÜZLEŞMELİDİR
ABD halkının Afganistan’da veya Irak’ta kendi silahlı güçlerinin George Floyd’un ölümünden daha vahşilerini gerçekleştirildiğinde tepki verdikleri gün ABD halkı ile bir duygudaşlık kurulmasının daha doğru olacağını düşündüğümü ifade edeyim.
Her masumun ölümü can sıkıcıdır ancak ABD başta olmak üzere kendi iki yüzlülüğü ile yüzleşmeyen toplumların içinde yaşadıkları tepkilere duygudaşlık göstermenin de çok sağlıklı bir tavır olduğuna inanmıyorum.
TRUMP’IN OLAYLARA BAKIŞ AÇISI VE TAVRI
ABD başkanlık yarışına Cumhuriyetçi partiden adaylığını açıkladığı ilk andan itibaren çok farklı bir profil çizen dolar milyarderi Trump, her fırsatta siyasi analizcileri şaşırtmayı ve yanıltmayı başarmıştır. George Floyd olayında da selefi Barack Obama’dan çok farklı bir tavır sergileyerek yine kendisine özgü bir davranış gerçekleştirmiştir.
Trayvon Martin’in ölümünde Obama ne denli sükûnetten ve toplumsal bir hesaplaşmadan yana tavır almışsa, Trump tam tersi bir istikamette konuyu ele alarak resmen kasıtlı bir şekilde olayların seviye atlamasına ve yangının tüm ülkeye yayılmasına imkan tanımıştır.
Trump yaptığı açıklamalar ile toplumsal muhalefeti sokakta tutmaya odaklanmış görünmektedir. Siyasi kariyerinin ilk anından itibaren “Siyasi Popülist” olmanın gereklerini harfiyen uygulayan ve hatta bu külliyata yeni fasiküller ekleyen Trump, George Floyd’un öldürülmesinden sonra başlayan eylemler sürecinde de benzer bir yöntem izlemektedir.
TRUMP’IN SEÇİM STRATEJİSİ
ABD’yi yeniden “Büyük” yapma iddiasıyla, 2008 ekonomik krizinden sisteme olan inancını yitirmiş kitlelerin kendisine oy vermesini sağlayan Trump, covid-19 sürecinde yitirdiği avantajları seçim tarihi olan Kasım ayına kadar sokakta yaşanan şiddet ile geri kazanmak istiyor gözükmektedir.
Trump’ın stratejisi esasında çok basit gözükmektedir. En büyük kozu; kitlesel halk hareketlerinin kontrol edilemezliği, kararsızlığı ve çok rahat bir şekilde manipüle edilebilirliğidir.
Trump, kendi muhalifi olan kitlelerin enerjilerini sokakta tüketme gayretindedir. Karşıtı olan Demokratlar, sokağa taşan kitlelerin öfkesini örgütlü bir şekilde siyasete kanalize edemezse bu öfkeli kalabalıkların yılgınlıkları zamanla Trump’dan daha çok Demokratlara dönecektir.
Sokakta yaşanan her olumsuzluk zaman içerisinde olayların haklı bir protestodan çıktığına ilişkin inancı pekiştirecektir. Tüm bunlardan daha önemlisi ise, bu olaylar ile Trump, ABD toplumunda mevcut olan polarizasyonu daha da körükleyerek kendi kitlesinin tahkim etmesine imkan veren müthiş bir hikayeye sahip olmuştur. Bu süreçte Covid-19 sürecinde yaşanan başarısızlığın gündemden düşüyor olması ise Trump için pastanın üzerindeki çilek olacaktır.
TRUMP, YAŞANAN OLAYLARDAN GÜÇLENEREK Mİ ÇIKIYOR?
Trump ve benzeri popülistlerin protesto hakkından zayıflamak bir yana güçlenerek çıkıyor olmalarının en temel nedeni ise, içinden geçtiğimiz süreçte toplumun yasadığı değişimden kaynaklanmaktadır. 1960’lı yıllardan itibaren çoğulcu demokrasi kavramı ile birlikte gösteri ve protesto hakkı önemli bir hak olarak insanlığın gündemine girmiştir. 1968 öğrenci hareketleri ile birlikte sol akımlar tüm dünyada kitlesel sokak eylemlerine imza atmışlardır. Sendikalaşma süreci ile işçi hareketi tüm dünyada sokaklarda genel grevler ile hükümetlerden istediklerini alabiliyor, sokaklar siyasetin ana mecrası haline geliyordu.
PARİS’TE YAŞANAN GÖSTERİLER SONRASI C.BAŞKANI SEÇİLEN SARKOZY ÖRNEĞİ
Zaman içerisinde 68 kuşağının bu aktivist gençlerinin çocukları ise ebeveynlerinin tam aksine bir atalete büründüler. Günümüzde halk kitlelerinin sokakta mobilize olması sonucu 1789’da Fransa’da benzeyen bir halk devriminin yaşanması mümkün değildir ama 68’de başlayan öğrenci hareketlerinin bir benzerinin de olması çok imkan dahilinde gözükmemektedir. Bunun en temel nedeni; günümüzde orta gelir seviyesinde yaşayan ve belli bir konfor alanına sahip kitlelerin sokaktan bir devrim çıkarmasının teknik olarak çok mümkün olmamasından kaynaklanmaktadır.
ABD’de yaşanan Occupy hareketinin bir sonuca varmaması bunun en net kanıtıdır. Aynı şekilde Paris gettolarında başlayan kuzey Afrikalı azınlıkların eylemlerini şiddetle bastıran dönemin Paris belediye başkanı olan Sarkozy’nin bir sonraki dönem Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesi de benzer bir örnektir.
Günümüzde orta gelir tuzağına hapis olmuş bu kitlelerin kendi borçlarından kaynaklı kaygıları ile beslenen konfor alanlarını terk etmeleri, çokta mümkün değildir.
Günümüzde grev bozguncusu olmak için fabrika sahibi tarafından satın alınmanıza gerek yoktur çünkü toplumsal kodlama ile zaten hayata grev bozguncusu psikolojisi içinde başlamaktasınız.
SOKAK GÖSTERİLERİ BAŞARIYA ULAŞACAK MI?
Bugün ABD yaşanan sokak olaylarının ana dinamosu konumunda olan Z kuşağı ise bu süreçleri ne kadar sürdürebilir ki? Oynadıkları Grand Theft Auto (GTA)’nın canlı kanlı bir halini deneyimleyen ve yaşadıkları adrenalinin etkisi geçince de kendileri için klasikleşen hızlı motivasyon kaybına uğrayan bu kuşak sokakları ilk terk edenler olacakları gibi bu süreç sonunda sandığa olan motivasyonsuzluklarında da bir değişiklik olmayacaktır.
Bu nedenle ABD yaşanan olaylar, covid-19 süreci ile riske giren Trump’ın olası seçim zaferini yeniden ufukta görünür kılmaya bizce namzettir. Tüm bu sürecin sonucunda umalım ki Trump gibi bir TV şovmeni seçimleri kaybetsin. Ancak tatlı su demokratları tüm dünyada sebeplerle değil de Trump gibi sonuçlarla uğraşmaya devam ederse gelecek yüzyıl popülistlerin yüzyılı olacaktır.