Irak’ın kuruluşundan bu yana baskı ve asimilasyon politikalarına maruz kalan Türkmenler, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinin ardından ortaya çıkan etnik, dini, mezhepsel, sosyal, siyasal, ekonomik ve hatta aşiret çatışmalarından doğrudan en fazla zararı gören taraf olmuştur. ABD işgali sonrası Irak’ta merkezi gücün zayıflaması radikal grupların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. İşgalden sonra etnik ve mezhepsel eksende coğrafi anlamda bölünmeye sürüklenen Irak’ta yıllarca bombalı terör saldırıları ve katliamlar yaşanmıştır.
Böylesi mezhepsel ve etnik anlamda ayrışan Irak’ta bu güç boşluğunun ortaya çıkardığı kaostan yararlanan terör örgütü Işid (Irak Şam İslam Devleti), 2014 yılında Musul’a etkili bir operasyon yaparak şehri ele geçirmiştir. Irak Türklerinin en önemli şehir merkezlerinden bir tanesi olan Musul’un, Işid gibi radikal bir örgütün işgaline uğraması şehrin sosyal ve siyasal düzenini hızlı bir şekilde yok etmiştir.
Irak’ın kuruluşundan itibaren siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda var olma mücadelesi vermiş olan Irak Türkleri, Işid’in ortaya çıkmasıyla birlikte Irak’ta en çok zarar gören toplumsal kesim olmuştur. Bunun nedeni ise, Musul, Anbar, Telafer, Sincar, Diyala, Selahaddin, Tuzhurmatu ve Kerkük’ün çevresi gibi birçok Türkmen şehir ve köylerinin Işid tarafından işgal edilmesidir. Bu sebepten dolayı Irak Türklerinin çoğunlukta olduğu bölgeler işgal edildikten sonra Türkmen siyasetinin Irak’taki hareket alanı kısıtlanmış; sosyal, ekonomik ve siyasi hakların elde edilmesi veya korunması güç bir hale gelmiştir. Işid’in işgal ettiği yerlere bakıldığında çoğunlukla Irak Türklerinin yaşadığı petrol bölgelerinin –özellikle de Musul ve bölgesi- ele geçirildiğini görebiliriz. Bu durum Irak Türklerini açık bir şekilde Işid tarafından birincil hedef haline getirilen en önemli faktörlerden bir tanesidir.
2003’te ABD’nin Irak işgali sonrasındaki dönemde siyasal, sosyal, ekonomik ve özellikle de askeri anlamda hak ettikleri konuma bir türlü gelemeyen Irak Türkleri, Işid’in ortaya çıkmasıyla birlikte çoğunlukta oldukları coğrafi bölgeleri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle Musul ve Kerkük’te Işid’in ortaya çıkmasından sonra çatışmalarda ve bombalı saldırılarda teröre kurban giden Türkmen nüfusunun diğer yıllara göre yüzde yüz arttığı görülmektedir. Ayrıca Musul’a bağlı Telafer ilçesinde, Işid yüzünden 250 bine yakın aile bölgeden göç etmek zorunda kalmıştır.
Coğrafi anlamda Irak’ta bir bütünlük sağlayamayan ve tam anlamıyla silahlı güçlü oluşumlara sahip olamayan Irakli Türkmenleri, Işid’in bölgedeki işgalleri ve katliamları yüzünden Irak’ın en savunmasız ve en korumasız kesimi haline gelmiştir.
Işid’in aynı zamanda uyguladığı mezhepsel politikalar, işgal ettiği alanlarda toplumsal ayrışmanın veya bölünmenin katalizörü haline gelmiştir. Fakat Türkmenler Işid’in uyguladığı mezhep baskısı ve yaptığı katliamlara rağmen mezhepsel anlamda ayrışmamak adına direnmeyi tercih etmişlerdir. Çünkü Türkmen bölgelerinde çok sayıda Arap ve Kürt nüfusu da bulunmaktadır ve bu açıdan bakıldığında etnik ve mezhepsel anlamda Irak Türkleri milli kimliklerini yaşatmak ve Irak’taki varlıklarını korumak amacıyla çatışma dinamiklerinden ziyade, birlik ve beraberlik içerisinde bilinçli bir mücadele vermektedirler.
Fakat bu mücadeleyi -siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda- Işid, IKYB ve Merkezi Hükümet arasında yaşanan mücadelenin ortasında büyük zorluklar karşısında verilen bir mücadele olarak görebiliyoruz. Özellikle de son dönemlerde Kürtlerin, Irak Türklerinin can damarı olan Kerkük İl Meclisi’ndeki çoğunluğu Kerkük’te olan Irak Türkleri üzerinde siyasi anlamda büyük bir baskı yaratılmaktadır. Dolayısıyla Irak Türkleri bir yandan Işid, kuzeyden IKYB ve güneyden de merkezi hükümetin baskısı arasında sıkışmış durumdadır diyebiliriz.
Bir taraftan Işid tehdidi açık olarak Türkmen bölgeleri ve Irak Türkleri hedef alırken, diğer taraftan Peşmergenin özellikle de Türkmenlerin kalbi olan Kerkük’teki baskısı Türkmen bölgelerinde yoğunlaşmış durumdadır. Bunun nedeni, Işid’e karşı yapılan operasyonlar sonrası özellikle merkezi hükümetin operasyonlardan çekildikten sonra boş bırakılan bölgelere Peşmerge güçlerinin yerleştirilmesidir. Bu durum Irak Türkleri adına başka bir tehdit veya baskı unsuru olarak ortaya çıkmaktadır.
Bir diğer sorun da Işid’in Türkmen bölgelerinden temizlendikten sonra bu bölgelerdeki demografik yapının nasıl korunacağı meselesidir. Çünkü Işid’den kurtarılan bölgelerde Kürt ve Türkmen nüfusu karşı karşıya gelmekte ve bir ortaya etnik anlamda bir çatışma olasılığını çıkarmaktadır.
Sonuç olarak Irak Türkleri, Haziran 2014’ten bu yana Işid’le mücadele sürecinin doğrudan bir parçası olmuştur. Hatta 86 gün boyunca Işid’in ablukası altında kalan Tuzhurmatu’ya bağlı Amirli nahiyesinde yaşananlar dikkate alındığında, Işid’le savaşın dönüm noktalarının Türkmen coğrafyaları üzerinden gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Irak Türkleri Işid’in ortaya çıkmasından sonra teröre en çok kurban veren ve en çok göç veren kesim olmuştur.
Irak’ın birleştirici gücü olan ve stratejik bölgelerde bulunan Irak Türklerinin Işid karşısında çok sayıda insanını kaybetmesi ve Işid’e karşı mücadele vermiş olması, Irak’ta her zaman hak ve özgürlüklerini talep etme hakkına sahip olmalarını sağlamalıdır. Irak’a birliği ve bütünlüğü açısından baktığımızda Irak Türkleri, ülke coğrafyasının koruyucusu ve kendi içinde mezhep anlamında ayrışmayan tek unsurudur. Ayrıca Türkmen bölgelerinin güvenliği ve istikrarı, Türkiye’nin Irak politikasının vazgeçilmez bir unsuru olarak ortada durmaktadır. Bölgenin istikrarı için Irak’ın ve özellikle stratejik enerji kaynaklarının bulunduğu Türkmen bölgelerinin güvenliği son derece önem arz etmektedir. Bu sebeple Irak Türkleri, Irak’ın geleceğinde söz hakkı olması gereken toplumsal kesimdir.