Şah ve Piyonlar: Doping

0
1145

Lance Armstrong, nam-ı diğer Voldemort, 46 yıllık yaşamında isminin geçtiği bütün cümlelerde gerçek özneydi. İyi veya kötü, suçlu veya suçsuz, kahraman yada sahtekar… Kariyerinden, zaferlerinden, yazdığı biyografilerden biraz bahsetmemiz lazım. Ancak hayır.

O, bu yazının gerçek öznesi değil. Yasaklı maddeleri ilk kulladığı andan beri o bir bölüm sonu canavarı ve asıl kahramanlar onun zarar verdiği hayatlar…

  1. Dünya’da kazanılması en zor spor organizasyonlarından biri hiç kuşkusuz ki Fransa Bisiklet Turu. 21 etaplık tur boyunca tek bir etap galibiyeti bile bisikletçiler için çok büyük bir başarıyken 23 gün sonunda genel klasmanı kazanmak, bu spordaki en prestijli zaferlerden belki de ilki. Peki bu turu 1999-2005 yılları aralıksız 7 kere kazanan bir sporcudan bahsetsek. Yanına da bu adamın hayatı boyunca iki kere kanseri atlattığını ekleyelim. Kurduğu “Livestrong” isimli dernekle, birçok çocuğa destek ve örnek olmuş bir sporcudan bahsediyoruz. “Hayata Çevrilen Pedallar, Her Saniye Değerlidir” ve “Güçlü Yaşa” isimli kitapları Türkçe’ye dahi çevrilen, sporculuğu aşarak modern yüzyılın en güçlü figürlerinden biri haline gelen Lance Armstrong’dan…
  2. Oprah: Bisiklet hayatın boyunca hiç yasaklı performans artırıcı ilaç kullandın mı?

    Armstrong: Evet.

-Advertisement-

    Oprah: Bu yasaklı maddelerden biri EPO’ muydu ?

    Armstrong: Evet.

    Oprah: Performans artırmak için kan transferi gibi yöntemler kullandın mı?

    Armstrong: Evet.

    Oprah: Testesteron, kortizon veya HGH gibi performans artırıcı ve yasaklı kimyasallar kullandın mı?

   Armstrong: Evet.

   Oprah: 7 Fransa Bisiklet Turu zaferinin hepsinde bu tarz yasaklı performans artırıcı madde kullandın mı?

   Armstrong: Evet.

Şah ve Piyonlar: Doping

Yukarıdaki iki bölümde de aynı isimden bahsettik. Yaptığı sporda kazanılabilecek en prestijli ödüllerin hepsini kazanmış, kanserle mücadele eden herkese örnek olmuş ve tüm dünyada en saygı duyulan sporculardan birinin tüm bunları hile, rüşvet, tehdit ve dopingle elde ettiğini düşünmek tüm spor dünyası için en acı verici hikayelerden biriydi. Lakin bu hikayeler farklı kalemler tarafından farklı boyutlarıyla defalarca ele alındı. Biz bu sefer tepinen filleri değil, ezilen karıncalara göz atacağız.

Floyd Landis kariyerinin önemli bir bölümünde, US POSTAL takımında Lance Armstrong’un domestiği olarak pedalladı Tour’da. 2006 yılında ise yarışı kazanan isim olmuş ancak sonrasında doping yaptığı anlaşılarak derecesi elinden alınmıştı. Bütün bisiklet dünyasının yeni kurbanı olan Landis, doping yaptığını itiraf etmekle birlikte eski takım lideri Armstrong’un da defalarca doping yaptığına tanık olduğunu tüm kamuoyu önünde açıklıyordu. Sadece Landis değil, Lance’in eski takım arkadaşlarından Tyler Hamilton da bir televizyon programında yaptığı açıklamada Armstrong’un 1999 yılında “Erythropoietin” adlı performans artırıcı yasaklı maddeyi kullandığına şahit olduğunu açıklamıştı. Lance’in bu açıklamalara tepkisi hep aynı olmuştu. Defalarca doping testlerine girdiğini ve asla pozitif bir doping sonucuyla karşı karşıya kalmadığını söyleyen Lance, iddiaları ortaya atan eski takım arkadaşlarıyla da mahkemede hesaplaşma yoluna gidiyordu. Voldemort’un kurbanlarından bir diğeri de eski takım masözü Emma O’Reilly’ydi. Emma O’Reilly takımın içinde şahit olduğu olaylara dayanamamış, eski takım arkadaşlarının itiraflarından sonra cesaretini kazanıp konuşmaya karar vermişti. Tüm dünyanın saygı duyduğu bir süper kahraman hakkında son derece ciddi iddialarda bulunulması o dönemlerde bisiklet dünyasının en çok duymak isteyeceği şey değildi, orası kesin. Gerçeğin peşinde koşan az sayıda kişi vardı. Bunlardan biri de İngiliz gazeteci David Walsh’du.

Şah ve Piyonlar: Doping

David Walsh ve Pierre Ballestere’in 2004 yılında, Emma O’Reilly’nin tanıklığının da büyük katkısıyla yayınlamış olduğu “LA Confidential the Secrets of Lance Armstrong” kitabı kariyerinin zirvesinde olan Lance’e karşı açık bir savaş ilanıydı. Ünlü gazeteci onu ilk kez 1993 Fransa Bisiklet Turu’nda tanımıştı. “Onu ilk kez gördüğümde bu sporda iz bırakacak bir çocukla tanıştığımı düşünmüştüm.” diyordu Walsh. İlk şüphelendiği dönem olarak ise kanseri atlatıp katıldığı ve kazandığı 1999 Fransa Bisiklet Turu’nu işaret ediyordu. O yıldan itibaren Lance Armstrong İmparatorluğu yükselirken ondan şüphe eden belki de tek kişi Walsh’tu.

“…Ama o bütün bu zaman boyunca insanları aldatıyordu. Ve Walsh bunu biliyordu.”

O zamanlar The Sunday Times’da gerçeğin peşinde koşuyordu Walsh. İnsanların bir kahramana ihtiyaç duyduğu zamanda o, tüm bisiklet dünyasına inandıkları süper kahramanın aslında karanlık yanda olduğunu anlatmaya çalışıyordu. The Sunday Times yönetimi bile Walsh’a yazılarına devam etmemesini ve Armstrong’un temiz olduğuna inandıklarını söyledikleri bir ortamda Lance’in menajeri Bill Stapleton’un, İngiliz gazeteciyi tehdit etmesi son derece olağandı.

Bütün tehditler, mahkemeler, itibarsızlaştırmalar…

Lance gerçekten büyük bir zorbaydı. Emma O’Reilly için “alkolik bir fahişe” ifadelerini kullanırken Walsh içinse “tanıdığım en kötü gazeteci, sürüngen, yalancı” gibi burada ancak bir kısmını yazabileceğimiz hakaretlerde bulunuyordu. Eski takım masözü O’Reilly’nin neredeyse sahip olduğu her şeyi elinden almış, The Sunday Times’a yaklaşık 500.000 Euro’luk tazminat davası açmış ve kazanmıştı. Menajeri Bill Stapleton, takım patronu Johan Brujneel, bisiklet dünyasının en karanlık doktoru Michele Ferrari ile bütün hileleri gizlice yürütmüş ve kendisini Walsh gibi şüpheli gözlere karşı korumuştu.

Eski bisikletçi ve ünlü televizyoncu Oprah Winfrey arasında, her şeyi olmasa da birçok şeyi itiraf ettiği programda şöyle bir diyalog geçmişti:

O.W: Sence yaptığın büyük bir şey miydi, yanlış hissettirdi mi?

L.A: Hayır. Bu korkunç.

O.W: Peki bu hiç mi yanlış hissettirmedi ?

L.A: Hayır. Bu daha korkunç.

O.W: Bu yaptıklarından dolayı kendini kötü bile hissetmedin mi?

L.A: Hayır. En korkuncu da bu.

“Yalanlarını saklaması için rolünü iyi oynaması lazımdı.” diyor Walsh. Gerçekten de öyle oldu. Elindeki bütün gücü tüm zorbalar gibi kullandı ve söylediği yalanlardan dolayı pişmanlık duymadı. Belki de iyi yalan söyleyebilmek için böyle olması gerekiyordu. Ancak ne kadar iyi oynarsanız oynayın gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır derler. Nitekim öyle de oldu ve bugün roller değişti. “Kimleri dava ettiğimizi hatırlamıyorum bile. O kadar çok kişiyi dava ettik ki… Bu yaşananlar uğruna kimlerin hayatını mahvettik inanın hatırlamıyorum.”  Betsy Andreu, Emma O’Reilly ve hatta The Sunday Times. Lance Armstrong’un zorbalağından nasibini alan herkes, kendilerinden alınanları geri almak için artık onun peşinde..

– Onunla ilgili hiç iyi duygun kaldı mı içinde?

– David Walsh: Bence kendi yardım vakfı başta olmak üzere çok önemli yardımlar yaptı, hiç şüphesiz. Bunlar aynı zamanda kendine yönelik suçlamalar için bir kalkan oluşturuyordu. Onunla ilgili hiç iyi düşüncem kaldı mı diye mi soruyorsunuz? Evet. O yalan söyledi. İlk söylediği yalanda “Doping yapmıyorum.”du. Birçok sporcu yalan söyler. Sonrasında kanseri atlatmasıyla şöhreti artınca yalan daha da büyüdü ve bir canavara dönüştü. Bir noktadan sonra kurduğu yalanlar onu ele geçirmeye başladı. Verdiği kararlar yanlış kararlardı. Ve şimdi tüm o alt üst ettiği hayatlar kaybettiklerini geri almak için onun peşinde.

-Advertisement-

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here