Yazan: Mustafa Nazım
20.yüzyılın başına kadar sanat ve mimarlık alanına neo-klasik, avant-garde, neo-rönesans gibi süregelen akımlar öncülük etmiştir. Lakin 1900’lerde fütürizmin baş göstermesiyle birlikte insanlar var olan ihtiyaçlarının karşılanması dışında, var olan ihtiyaçlara sıra dışı çözümler arayışına gireceklerdir. Alman mimar Walter Gropius da 21.yüzyılda halen insanlara ilham kaynağı olan Bauhaus’u 1919’da Almanya’nın Weimar şehrinde Sanat Okulu adı altında kuracaktır.
Bauhaus, literatürde ‘Yapı Evi(Okulu)’ olarak geçse de, sanatın her dalını mimarlık, grafik tasarım, iç tasarım, endüstriyel tasarım ve tipografi gibi buluşturmayı amaçlayan bir oluşum olarak tarihte yerini almıştır. Oluşum aynı zamanda ‘Bauhaus Hareketi’, ‘Bauhaus Stili’ ve ‘Bauhaus Kültürü’ olarak da bilinmektedir. Sanatı oluşturan temel elemanlarla var olan düzeni bozup soyutlamayı başa alarak bu isteklere cevap vermek oluşumun en önemli söylemi. Minimalizmin dönemine göre sancılı da olsa doğuşu bu zamanlarda başladı. Bu kararlılığın yanı sıra ilk senelerinde bünyesinde mimarlık departmanını bulundurmasa da, daha sonra bu eksiğini tamamlamış ve mimarlık tarihinde birer ekol olarak anılan mimarlarla çalışılmıştır.
Okul, farklı zamanlarda farklı sanatçıların önderliğinde ve farklı yerlerde faaliyetlerini sürdürmüştür. Kurulduğu yer olan Weimar dışında Dessau ve Berlin’de de akımını yaymaya devam etmiştir. Gropius’un dışında Hannes Meyer ve Ludwig Mies Van der Rohe de öncülüğü farklı zamanlarda ele almış ve verilen eğitimleri kendi ilgi alanlarına göre değiştirmişlerdir. Bu kişilerin yanı sıra, günümüzde sahip olduğumuz teknolojinin ve evrilmiş sanatın liderleri diyebileceğimiz kişilerde eğitimci olarak Bauhaus hareketinde yerlerini almışlardır. Bu kişilerden önde gelenlere bakacak olursak;
Wassily Kandinsky, döneminin öncü ekspresiyonisti ve soyutlamada çağ atlayan bir ressam. Ana renkler ve gridal formlarla yaptığı tablolar, 100 yıl sonra günümüzde bile modern sanatın ilham kaynağı olarak görülüyor.
Josef Albers, Homage to the Square serisiyle tablolarında kromatik yaklaşımla oluşturduğu kompozisyonlarla ününü elde etmiştir.
Laszlo Moholy-Nagy, günümüzde bienallerde karşılaştığımız, bir duvarın önünde birtakım cisimlerin yerleşimiyle elde edilen gölgelerin öncüsüdür kendisi.
Marcel Breuer, modernist mimar ve mobilya tasarımcısı. Biçim, malzeme, fonksiyon etmenlerini titizlikle bir araya getirerek ihtiyaçlarımıza bambaşka bir soluk getiren döneminin öncü dışavurumcularından.
Herbert Bayer, geleneksel el yazısı alışkanlığı dışında, döneminin gelişen teknoloji ihtiyaçlarına bir cevap olarak geliştirdiği tipografilerle modernizmi harflere yansıtmayı başarmıştır.
Marianne Brandt, günlük hayatımızda severek tükettiğimiz çayın demlendiği o demlik bile düşünülüp fonksiyonuna zarar vermeden, kararlı çizgilerle yeniden biçimlendirilmiş.
Mies Van der Rohe, ‘less is more’ söylemiyle minimalizmi hayatımıza getiren öncü mimarlarındandır. Keskin ve sade çizgilerle yaptığı tasarımlar form follows function söylemini görsel olarak da kanıtlamayı başardı.
1920’de Bauhaus daha bir yaşını yeni doldurmuşken Sovyetler Birliği Vkhutemas adında karşı bir sanat okulu açmıştır. Oluşumun amacı ve genel probleme yaklaşımları Bauhaus’la neredeyse aynıdır diyebiliriz. Bir yandan rekabet ve bir yandan da kuvvetli iletişim içinde geçen senelerden sonra, Bauhaus 1933’te komünist entelektüalizmi suçlamasıyla ve Nazi rejiminin baskısıyla Mies Van der Rohe tarafından faaliyetlerine son verilmiştir.