“Gemileri yakın. Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.” Tarık Bin Ziyad
Türk dili oldukça zengin bir dildir. Güncel verilere göre 5500 yılı aşkın konuşulan ve her geçen gün kendini geliştiren dilimiz, sayısız deyime ve özlü söze sahiptir. Bunlardan benim için büyük bir anlam ifade eden “gemileri yakmak“ deyiminin anlamını ve tarihçesini, bu yazımda açıklamaya çalışacağım.
Gemileri yakmak, TDK’nın ifadesiyle “geri dönüşü olmayan kararlar vermek” ve ya “verdiği kararlardan geri dönmesini sağlayacak sebepleri yine kendisi yok etmek“ anlamlarına geliyor. Kararlığı ve gözü karartmayı oldukça şaşalı bir üslupla deyimleştirmiş atalarımız. Peki durup dururken mi gelmiş akıllarına böyle bir deyim? Tabi ki hayır. İspanya’yı fethe çıkan Tarık Bin Ziyad ile tanışalım.
TARIK BİN ZİYAD KİMDİR?
Bugün Cebel–i Tarık olarak bilinen, Akdeniz ile Atlas Okyanusu’nu birleştiren, Avrupa ile Afrika kıtalarını ayıran boğaza ismini veren Emevi komutanı Tarık Bin Ziyad. Kuzey Afrika’nın fethi döneminde İslam orduları tarafından esir alınır ve serbest bırakıldıktan sonra Emevi valisi’nin hizmetine girer. Askeri dehası ve yetenekleri ile kısa sürede sivrilir ve 708 yılında fethine öncülük ettiği Tanca’ya (O dönem Fas’ın kuzeyinde bulunan bir vilayet) vali olarak atanır. Daha sonra İspanya’ya 7000 kişilik bir orduyla sefere çıkar. İspanya gibi bir bölgenin fethi için asker sayısı oldukça az, getirilen mühimmat ve erzak ise yetersizdir.
Karaya çıkan askerler, umutsuzluğa kapılır ve fısıltılar gittikçe büyümeye başlar. Askerlerin gözündeki korkuyu fark eden Tarık Bin Ziyad, bütün orduyu sahil şeridini görecek bir tepeye çıkarır. Ve tarihte yankı uyandıracak o kararlı ve korkusuz emri verir.
GEMİLERİ YAKIN!
Askerler şaşkınlık içerisinde komutanlarının isteğini yerine getirir. Ardından Tarık Bin Ziyad şu konuşmayı gerçekleştirir;
“Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.” Tarık Bin Ziyad
Kısa süre içerisinde ordu kendini toplar ve taarruz geçer. Carteya ve Algeziras kentleri teslim alınır. Vizigot Kralı Rodrigo ordusunu toplayıp Tarık Bin Ziyad’ın üstüne yürür. Fakat saldırı püskürtülür. Emevi valisi fethin olgunlaştığını öğrenince emrindeki 10.000 kişi ile İspanya’ya geçer. Sırasıyla Toledo, Cordoba, Archidor, Libire, Zaragoza, Aragon, Leon ve Lleeida kentleri ele geçirilir ve fetih tamamlanır. İspanya, gemileri yakan komutan olarak tarihe geçecek olan “Tarık Bin Ziyad’ındır”.
KARAR VERMEKTEN ÖNEMLİ OLAN KARARIN ARKASINDA DURMAK
Hayatımız boyunca doğru yanlış bir çok karar veriyoruz. Verdiğimiz kararların sonuçları hayatımızın pek çok yerine nüfuz ediyor. Hatta bazı sonuçların olumsuz izlerini hayatımız boyunca hissediyoruz. Fakat verdiğimiz kötü kararlar bile kararsızlıktan daha iyidir. Tıpkı 17. yy Fransa’sının çağdaş düşünürlerinden Montesquieu’nun da dediği gibi. “En kötü karar, kararsızlıktan iyidir.” Evet bir karar vermeliyiz ve o kararın sorumluluklarını yürekli bir şekilde üstlenmeliyiz.
Başarı, doğru verilen kararlar ile elde edilir. Bu kararlar tecrübe ile verilir. Tecrübe ise, yanlış kararlarınızdan ediniminizdir. Üstat Necip Fazıl’ın “Utansın” şiiri anlatmak istediğimiz şeyi ne güzel ifade eder:
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Önemli olan Yyğmurun yağması değil, tohumu atıp atmadığınızdır. Doğru kararlar vermeniz ve verdiğiniz kararların arkasında durmanız dileğiyle.