“Cinayete tanıklık edince tarafsız olamazsın. Durdurmak istemezsen; taraf tutmuş olursun” (Vladimir İ. Lenin)
Yirmili yaşlarımın sonuna geliyorum. Deneyimlediğim ömrümde çok fazla cinayet gördüm. Irak’ta, Afganistan’da vb. birçok yerde. Katil ise hep aynıydı: “Emperyalizm”
KENDİNİ TEKERRÜR EDEN HİKAYE
Bir hikâye vardır ve kendini hep tekerrür eder. Bir yerde bir güzellik (maddi değeri olan bir ürün-meta) ortaya çıkar ve sonra o güzellik paylaşılamaz. Kavga edilir ve sonunda en fazla yıprananlar, bu yerde yaşayanlar olur. Uluslararası siyaset, işte bu hikâye üzerinde kendini tanımlamıştır. Sistemler değişmiş, aktörler değişmiş ama hikâye hiç değişmemiştir. Bu durum bazen sömürgecilik olarak bazense geri kalmış topraklara barış ve demokrasi götürme hali olarak tanımlanmıştır. Ancak bu tanımlamaları asla ezilenler, mağdur olanlar yapamamıştır ne yazık ki…
YENİ BİR FENOMEN: RADİKAL TERÖRİZM
Dünya, geçtiğimiz yüzyılda “Soğuk Savaş” olarak adlandırılan bir dönem yaşadı ve bu dönem, kapitalizmin rakibine karşı nihai zaferiyle sonuçlandı. Artık kimse kapitalizm ve onun lokomotifliğini yapan ABD’ye karşı bir başkaldırı hareketi içerisinde yer alamazdı. Ancak Francis Fukuyama başta olmak üzere birçok akademisyen yanıldı ve ABD ve batı dünyası, yeni bir fenomen ile yüzleşmek zorunda kaldı: “Radikal Terörizm”
11 Eylül’de Dünya Finans Merkezi’ne bir terör saldırısı gerçekleştirildi. Binlerce masum insan bu saldırılar sonrasında can verdi. ABD, bu saldırıların sorumlularını cezalandırmak için revizyonist bir takım hareketlere girişti. Sonucunda İSE milyonlarca masum insan hayatını kaybetti. Seneler sonra 11 Eylül saldırısını düzenleyen kişi olan Usame Bin Ladin, bir operasyon sonucu öldürüldü ve cesedinin denize atıldığı açıklandı. Operasyonun görüntüleri paylaşılmadı. Irak’ta da farklı şeyler olmadı. Suriye iç savaşı da benzeri hikâyeleri bizlere gösterdi. Öyle ki en çok da biz gördük…
ABD’nin dünyaya son demokrasi dersi ise yine Afganistan’da gerçekleşti. Senelerdir pasif bir terör örgütü olan Taliban, kendisinden gerek insani gerekse de askeri teçhizat olarak üstün bir konumda olan Afganistan ordusunu bertaraf etti ve ülke yönetimini ele geçirdi. Hafızamda halen daha o korkunç görüntüler mevcut ve tüm bu dram silsilesi bana kadim bir hikâyeyi hatırlatıyor…
TALİBAN NEDEN BİR ANDA ORTAYA ÇIKTI? MADEN YATAKLARI…
Irak’ta özellikle Musul’da çok büyük petrol yatakları mevcut. Venezuella’da ise dünyanın en büyük petrol rezervleri mevcut. İki bölgede, politik olarak bir kaosun içerisindedir. Afganistan’da ise çok büyük miktarda işlenmemiş Lityum madenleri tespit edildi. Bu maden çok değerlidir zira elektrikli araçlarda kullanılan bataryaların yapımında kullanılmaktadır. Taliban darbesi öncesinde, Kabil Hükümeti ve Çin arasında bu madenin çıkarılıp işlenmesi üzerine bir takım anlaşmalar sağlanmıştı. Tam da bu anlaşmalar üzerine Taliban bir anda sahneye çıktı ve mevcut rejimi yıkarak İslami teamüllere dayanan bir devlet kurduklarını dünyaya deklare ettiler. ABD, tüm bu olanlara sessiz kaldı ve Taliban ilerlemesine ve çoğu kendisine ait olan çok önemli askeri teçhizatlarının radikal bir terör örgütünün eline geçmesine göz yumdu.
Yaşanan bu olaylar neticesinde ise milyonlarca insan, mülteci konumuna düştü. Binlerce insan ise yaşamını yitirdi. Bölgede, halen daha uluslararası kuruluşlar tarafından açıklanan güçlü insan hakları ihlalleri yapıldığına dair raporlar açıklanıyor. Bu olaylar akabinde; geçtiğimiz hafta içerisinde ise ABD, Çin’e diplomatik yaptırım kararı uyguladığını açıkladı ve Uluslararası Kış Olimpiyatları’ndan çekilme kararı aldı. Gerekçe olarak ise Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı insan hakları ihlallerini gösterdi.
İNSAN HAYATINDAN DAHA DEĞERLİ OLAN ŞEY: SERMAYE
Tüm bu gelişmeler bizlere göstermektedir ki; uluslararası küresel kapitalizm için sermaye, insan hayatından daha fazla değerlidir. Ancak sadece Ortadoğu ve 3. Dünya’da yaşayan insanlar için bu mukayese hali geçerlidir. Bu durum, aynı zamanda insan haklarının da savunuculuğunu yaptığını iddia eden kuruluşların -bu kurumlar uluslararası sermaye tarafından finanse edilir- ciddi bir tutarsızlık hali içerisinde olduklarını göstermektedir.
Dünya halklarının büyük bir çoğunluğu, ne acıdır ki; sermaye sahibi küçük bir azınlığın iki dudağının arasından çıkanlara göre hayatlarını ikame ettirmek zorundadırlar. Bu hali gerek vicdanen gerekse de fikren reddediyorum. Sizlerin de bu konuda benzeri düşüncelere sahip olacağınızı umarak:
“Kahrolsun emperyalizm, yaşasın dünya halklarının kardeşliği!”