Max Weber’e (Kapitalizm ve Protestan ahlakı makalesinde) göre her din sisteminde temel olarak bulunan Tanrı, öteki dünya, insanların kurtuluşu vb. gibi teolojik konuların yanında, insanların iş ve günlük hayat işleyişi hakkında öğretiler de yer alır. Başka bir deyimle her din, bir ekonomik ve sosyal ahlakı yaratarak geliştirir. Demek ki bütün din sistemlerinde bulunan ahlak ilkeleri, insanların sosyal eylem ve hareketlerini sıkı sıkıya etkisi altında bulundurur ve böylece sosyal düzenin objektif yapısının belirlenmesinde önemli bir rol oynar. (Muzaffer Sencer – Dinin Türk Toplumundaki Etkileri Sayfa:13)
Türklerin dünya görüşünü, hayat felsefelerini anlamak için ‘İT ÖK’ tabiri yani “İmpuls Rabbi” ya da “İmpuls Gnosisi” kapsamındaki prensibi bilmek gerekir. Erken Türkler, OQ’lar (Kıpçaklar), ON’lar (Tunguzlar) başarılarının kaynağının Kozmos’u yöneten Rab’bın (ÖK’ün) kendilerine verdiği ‘impuls’ olduğuna inanıyorlardı. Gumilev’in ihtiras (Passion) dediği bu itki (impuls); Türklerdeki Hakan, Kağan, Başbuğ profillerinde gözlemlenen ve tam bağımsızlık, birlik gibi değerleri besleyen ve biz Türkiye Türklerinin ‘Kuvvayı Milliye’ ruhu dediğimiz tutkudur. (Çağrı ÖZKAN – Milletlerin Karakteri Blogspot)
Türklerde toplumsal hayatı Tanrı düzenler. Tanrı Hakanlara kut verdiği için Türklerde iktidarın kaynağı da Tanrı’ya dayandırılmaktadır. (Gumilev’in Geleneksel Türk Dini ile İlgili Görüşleri – Zehra Şahin Doruk Sayfa:185)
Tanrı sözcüğü “Tengri” sözcüğünden türetilmiş olup çeşitli Türk topluluklarında küçük farklarla kullanılmaktadır. İslamiyetten önce Türk toplumunda tek tanrı inancının bulunduğuna dair tezler vardır. Bu konuda temelde dinlerin çok tanrıcılıktan tek tanıcılığa doğru geliştiği tezine karşı ortaya atılan, tek tanrıcılığın insanlıkla yaşıt olduğunu ve sonraları topumun inançlarının yozlaşarak çok tanrıcılığın ortaya çıktığını ifade eden tezler de vardır.
Bu tez eski Türklerde tek tanrıcılığın izlerinin bulunduğuna işaret etse de, ikinci derecede tanrıların ya da ruhların da var olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. (Yaşar Çoruhlu – Türk Mitolojisinin Ana Hatları Sayfa:16)
Türklerde tanrı tasavvuru Gök-Yer/Su-Atalar formülüyle ifade ettiğimiz çeşitli kültlerle karşımıza çıkmaktadır. Türklerin din anlayışları, kavimlerin gösterdiği toplumsal yapı değişiklikleri nedeniyle zamana ve yere bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Buna ek olarak, devletin din anlayışıyla halkın din anlayışı arasında zaman zaman uçurumlar ortaya çıkmıştır. Nitekim halk arasında, bahsedilen anlayışlara ek olarak Şamanist uygulamalar egemenken bir Gök Tanrı inancı da mevcuttu. (Yaşar Çoruhlu – Türk Mitolojisinin Ana Hatları Sayfa:16)
Geleneksel Türk dininin temel unsurlarını dikkate aldığımızda bunların;
- Gök Tanrı
- Yer – Su Kültü
- Ülgen
- Atalar Kültü olduğunu görürüz.
1.Gök Tanrı
Mircae Eliade’ye göre gök tanrısı ya da gökteki tanrılar fikrinin doğuşu, gökyüzünün ya da kozmosun sıradan insanların ulaşamayacağı kadar uzak ve yüksek bölgeler olmasından dolayıdır. Çeşitli saiklerle bu ulaşılmaz yerlere çıkabilen insanlar artık sıradan bir insan olmanın dışına çıkmışlardır.
Gök tanrısı bazen gökle özdeşleştirilmekle birlikte, daha yaygın olarak evrenin gökte oturan yaratıcısı olarak algılanmıştır. Ancak yaradılıştan sonra göğe çekilmiş, temsilcisi olan başka tanrıları yeryüzüne göndermiştir. Türk tanrısı “Deus Otiosus” bir karakter taşımakta, insanların işlerine müdahalede bulunmamaktadır. Bununla birlikte insanlardan mutlak biçimde uzaklaşmamış zor durumda olanlara yardım elini uzatmıştır. O, antropomorfik bir özelliğe sahip olmadığı gibi, Türk tanrı anlayışında “hierogamie” de yoktur. Orhun yazıtlarında belirtildiği gibi “Türk tanrısı” olarak anılmakla birlikte, aynı yazıtlarda Gök kavramının karşısına Yer’in de konulduğu görülür. Geleneksel Türk dininde Gök tanrı aşkıni kudretli bir yaratıcıdır. Her şeyin kaynağı O’dur. Maddi olarak hiçbir varlığa benzetilmediği için sureti de yapılmamıştır.
2. Yer-Su
Eski Türkler, Gök Tanrı ve gökte başta “Tengri – ruh”ların varlığına inandıkları gibi tabiata da tapınmışlardır. Bu tabiat kültünü “yer-su” terimiyle ifade etmişlerdir. Yer-su kültü büyük imparatorluklar devrinde gelişerek vatan kültü derecesine yükselmiştir. Gök Türk imparatorluğu devrinde yer – su ruhlarının mahiyetini Orhun yazıtlarından anlamak mümkündür. Gök Türk’lerin “ıduk yer – süb” (mukaddes yer – su) ile ifade ettikleri mefhum hem koruyucu ruhlar hem vatan idi. “Eçümiz apamız tutmuş yer – sub” (atalarımızın idare ettiği yer – su) cümlesindeki yer-su vatan kültü olan yer-su’dur. Kült olan bu vatan yeri-suyu Ötüken ve Budun inli dağları ve ormanları temsil ediyorlardı. Bu mukaddes yer-su ruhları Gök Türklerin mukadderatını idare ediyorlardı. Vatanın korunmasında yer-su ruhlarının rolü Tonyukuk yazıtında pek açık ifade edilmiştir. Gök Türk vatanına saldıran düşmanlar, tanrı Umay ve yer-su ruhlarının yardımıyla gafil avlanarak basılmışlardır (Tangri, Umay, Yer – Su basa berti). Bugünkü şamanist Türk boylarında rastlanan dağ, su (ırmak, göl, pınar), ağaç, kaya kültleri eski Türk yazıtlarında “yer-su” adı altında toplanmıştır. Bununla beraber bu yazıtlarda ıduk (yani mübarek, mukaddes) sıfatıyla zikredilen Tamag Iduk, Iduk Baş gibi dağ, ormanlık yahut su adları geçmektedir. (Abdulkadir İnan- Eski Türk Dininin Tarihi)
Bilge Kağan Yazıtı olan doğu cephesindeki yazıda bunu görebiliriz.
Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında…
3. Ülgen
Altay Şamanistlerinin dua ve ilâhilerinden anlaşıldığına göre en büyük tanrı Ulgen’dir. Güney Altay şamanistleri buna Kuday da derler, Khızey Batı Moğolistan’da yaşayan. Soyutlar (Ürenha) büyük tanrı olarak “Kayrakan”ı tanırlar. Katanov’a göre “Kayrakan”
büyük han demektir. Bazı kamlara göre “Kayrakan” bütün tanrıların büyüğüdür. Ülgen, Kızağan ve Mergen bunun oğullarıdır. Şaman dualarında ise Kızagan ile Mergen adını taşıyan iyi ruhlar Ulgen’in hizmetinde bulunan ruhlardır. Şaman dualarından anlaşıldığına göre Kayrakan ınuay-yen bir tanrının adı değil, fakat büyük ruhların sıfatıdır. Bazı şamanlar kötü ruhların başkanı olan Erlik’e hitap ederken de “Kayrakan” derler. “Kayrakan” adını taşıyan mukaddes dağlar da vardır. Bu “Kayrakan” bizim Türk edebiyatına, “Karahan” şeklinde geçmiştir. Anohin tarafından tespit edilen rivayete göre Ülgen iyilik eden bir varlıktır, ay ve güneşin ötesinde, yıldızların üstünde yaşar. Onun huzuruna giden
yolda yedi (bazı rivayete göre dokuz) engel (buudak) bulunur. Ülgenin huzuruna giden bu yol ancak erkek şamanlara, ayin yaptıkları zaman, açıktır. Bununla
beraber erkek şaman bile ancak beşinci engel (buudak) olan Demir Kazık (altın kazık) yıldızına kadar ulaşabilir ve oradan geri döner. Ülgenin sarayı, altından tahtı
vardır. Kendisi insan şeklindedir. Şaman dualarında “akayaz” (ak ayas), “ayazkan”, “şimşekçi”, “yıldırıma”, “yayuçı” (yaratıcı) diye açıklanır.
Ülgen şamanlara göre varlığı yaratandır. Ona “aylı ve güneşli büyük makamı, ayımı ve güneşimi yaradan (onlara şekil veren atam) “Ülgen” diye hitap ederler. (Abdulkadir İnan- Eski Türk Dininin Tarihi)
4. Atalar Kültü
Patriarkal aile tipinin egemen olduğu toplumlarda karşımıza çıkan bu kült, Türkler için de söz konusudur. Bu inanç sisteminde, topluma önderlik eden kişiler kutsal sayılmaktadır. Türbe, kümbet, yatır, evliya ve erenler gibi ziyaret yerleri bu inanışla ilgilidir. Bir de ölüler kültü vardır ki bu da kendi ölülerimizin, atamızın, ana-babalarımızın ruhunun kutsanmasıdır. Bayram ve arife günleri yaptığımız mezar ziyaretleri, ölüler kültünün bir göstergesidir. Türklerde dini düşünce üzerine temellendirilmiş olan evren anlayışı; tanrı
inancı, yer-su ve atalar kültü ile birlikte üniversalizm ya da üniversizm olarak adlandırılmıştır. Kitabelerdeki ifade esas alındığında burada bir dikotomiden de söz etmek mümkündür. Ancak Türklerdeki bu üniversalist kozmoloji anlayışı belli bir dönemden sonra üç tabakalı bir tasavvura dönüşmüştür. (Harun Güngör-Yaşayan Eski Türk İnançları Sayfa:2)