“Sanatçı olmak için biraz ruh sağlığının bozuk olması gerekir, çünkü topluma adapte olan insanlar sanata değil topluma hizmet eder” cümlesinin, en yakın arkadaşı ile yaşadığı gerilim üzerine sol kulağının bir kısmını kesen ve sonra da kendini göğsünden vurarak intihar eden Van Gogh’tan sonra söylendiği varsayılır.[WPGP gif_id=”634″ width=”600″]
Yaptığı tablolarla resim sanatına adını altın harflerle yazdıran sıra dışı sanatçı Vincent Van Gogh aslında 27 yaşına kadar lisan öğretmenliği, rahip yardımcılığı, kitap satıcılığı, madenlerde papazlık gibi pek çok iş yapmış fakat hiçbirinde tutunamamış. Gün geçtikçe ruhsal dengesini kaybeden ve sadakayla yaşamaya başlayan Van Gogh mevcut düzenle uzlaşamamış ve ailesinde hayal kırıklığı yaratmış. Kardeşi Theo, onu ziyarete gittiğinde ölmek üzere olduğunu görmüş ve alıp Brüksel’de bir ressamın yanına götürmüş. Kendisini bir yerde konumlandıramayan Van Gogh nihayetinde resimde benliğini bulmuş. Resim dersleri almaya, anatomi ve perspektif öğrenmeye başlayan bu genç adama bugün inanmak kolay ama onun bu yola girdiği dönemde tek dayanağı, maddi ve manevi destekçisi olan kardeşi Theo ve onun mektupları olmuş. Belki de bugün de Van Gogh mitini canlı tutan eşsiz resimleri kadar kardeşine yazdığı – günümüzde dünya edebiyatında mektup türünün en iyi örnekleri arasında gösterilen- mektuplarındaki içtenlik, kendini apaçık ortaya koyma hali ve mektuplarında sürekli tekrarladığı “inan bana”lar.
Yaşarken ressamlığı pek ilgi göremeyen ve eserlerinden kazanç sağlayamayan van Gogh’un ressam olma kararı ile ölümü arasında ise yalnızca on yıl var. Her şeyi çok yavaş kavradığı gerekçesiyle babası tarafından okuldan alınıp 16 yaşında çalışmaya başladığı için hiçbir akademik eğitim alamamış. Ancak renkleri, şekilleri, duyguları, gölgeleri gören bir gözü olduğu mektuplarından anlaşılan genç adam bu on yıllık süreçte gözüne görünen hayat ile resim geleneği arasındaki ilişki üzerine düşünmüş. Resme, sanata ve hayata dair sorular sorup kendi cevaplarını geliştirmiş. Çabalarının sonunda da bugün bir bakışta tanınabilen kendi görsel dilini oluşturmuş. Duygusunu geçirebileceği her şeyi ve herkesi resme konu etmiş: Boş iskemle, yatak odası, sokak kahvesi, komşusu, doktoru, postacısı, yıldızlı gökyüzü, ay çiçekleri, kırlar, tarlalar, patates yiyenler, sıradan hayatlar, yoksullar, çiftçiler, köylüler, işçiler… Van Gogh mektuplarında da yazdığı gibi hayatın küçük eziyetleriyle ilgilenmiş ama küçük mutlulukları da es geçmemiş. Ayrıca modelle çalışmak da onun için çok önemliymiş ama çok az parası olduğu için çeşitli zorluklarla karşılaşmış. Bununla ilgili Theo’ya yazdığı bir mektubunda “Model bulmak da, karşımda poz vermelerini sağlamak da hiç kolay değil. Çoğu ressamın hevesini kıran bir şey bu –hele onlara para ödeyebilmek için yemekten, içmekten, giyim kuşamdan tasarruf etme zorunluluğu… Bana çok dokunan başka bir şey daha oldu. Modele bugün gelmemesini söylemiştim, ama nedenini açıklamamıştım. Gene de geldi kadıncağız, ben itiraz ettim. ‘Evet, ama poz vermeye gelmedim, akşam yemeğiniz var mı diye sormaya geldim.’ dedi, bir kap fasulye ile patates getirmiş! Yaşamı yaşamaya değer kılan şeyler de var bu dünyada, görüyorsun ya,” yazmış ve mektubunu “Sevgiler Vincent” diye sonlandırmış.
Mektuplarının neredeyse hepsini “Sevgiler Vincent” diye bitiren Van Gogh’un hayatını modellerinin gözünden anlatmayı seçen Loving Vincent filmi de adını bu mektuplardan alıyor. Ressamın hayatını ve ölümünü tablolarıyla anlatan film, resim/boyama sanatı kullanılarak yapılan en uzun animasyon filmi olma özelliğini taşıyor. 2012 yılından beri çalışmaları devam eden filmin ekibi de kullandıkları teknikten “Van Gogh’un sıra dışı hayatı birçok sinema filminde kendisine yer buldu. Loving Vincent’i bu diğer yapımlardan farklı kılansa dünya üzerinde tamamı tablolardan oluşan ilk uzun metrajlı film olması. Muhtemelen gelmiş geçmiş en yavaş film üretim tekniğini uyguluyoruz. Bizden sonra da kimse bu teknikle film yapmaz herhalde,” şeklinde bahsediyor.
Loving Vincent’in yönetmeni ve ödüllü kısa animasyon filmleri olan Dorata Kobiela filmi, Van Gogh’un kardeşi Theo’ya yazdığı bir veda sözünden esinlenerek hayata geçirme kararı almış: “Biz sadece resimler aracılığıyla konuşabiliriz kardeşim…” Aslında ilk başta Loving Vincent isimli bir kısa film çekmek istemiş ve aynı zamanda ressam olduğu için filminin tüm yağlı boya tablolarını da kendisi yapmayı düşünmüş. Fakat bir gün filmin prodüktörü ve sevgilisi olan Hugh Welchman ile Van Gogh sergisine girebilmek için üç saat sıra beklemek zorunda kalınca projenin uzun metraj olarak da ilgi göreceğine karar vermişler ve bu projeye başlamışlar.
Senaryosunun bizzat Van Gogh’un el yazması olan sekiz yüzü aşkın mektubunun derlemesinden ortaya çıkan Loving Vincent filmi için http://lovingvincent.com sitesindeki binlerce başvuru içinden seçilen 125 profesyonel ressam Van Gogh stilini yeniden yaratabilmek için üç hafta süren özel bir eğitime alınmış. Eğitimin ardından ressamlar Yunanistan ve Polonya’daki stüdyolarda ekran, kamera, sabitlenmiş ışık, tuval, boya ve fırçadan oluşan Resim Animasyon Çalışma İstasyonu dedikleri düzeneklerde çalışmaya başlamışlar. Oscar ödüllü animasyon stüdyosu Breakthru Films’in prodüktörlüğünde hazırlanan filmin her bir saniyesi için 12 yağlı boya resim kullanılmış ve ön çalışma aşamasında yapılan resimler haricinde toplam 60 bin resim yapılmış. Filmin her bir saniyesinin üretimiyse tam on gün sürmüş. Filmdeki tüm karakterler için ayrıca gerçek oyuncularla da çekimler yapılmış. Bu karakterleri Aidan Turner, Saoierse Ronan, Douglas Booth, Chris O’Dowd, Jerome Flynn, Helen McCrory, John Sessions ve Eleanor Tomlinson canlandırmış. Bu çekimler ressamlar tarafından referans olarak kullanılarak Van Gogh portrelerine dönüştürülmüş. Filmin akışında bulunan ama Van Gogh’un resmetmediği kişileri ve mekanları onun sitilinde yeniden resmetmeyi doğru bulmayan ekip flashback sahnelerde siyah-beyaz bir görsellik tercih etmiş. Böylece 80 dakika boyunca Van Gogh’un renklerini izleyen seyircinin de yorulması önlenmiş.
Geçtiğimiz günlerde prömiyerinin Fransa’da, Annecy Uluslararası Animasyon Film Festivali’nde 12-17 Haziran 2017 tarihlerinde gerçekleştirileceği duyurulan filmin yapım sürecinde üretilen resimlerle de izleyicilere bir gezici sergi sunulması kararı alınmış.
Ölmeden bir hafta önceki mektubunda “Biz sadece resimler aracılığıyla konuşabiliriz kardeşim…” diye yazan Vincent Van Gogh’un hayatını, doğrudan onun da kullandığı araç olan resimle ve bizzat kendi yaratımları üzerinden anlatan Loving Vincent filminden izlemeyi heyecanla bekliyorum.