Çevremizde manevi değeri az diye nitelendireceğimiz birçok şey mevcut. Bu sebeple çağın hastalığı olan bilinçsiz tüketimin üzerimizde yarattığı etkiyle bu görece az değersiz olan şeylerin tüketimi pek ilgimizi çekmiyor. Örneğin bir müzik piyasaya çıkıyor ve hemen dinliyor ancak belirli bir süre sonra onu anımsamıyoruz. Hayatımıza dahil olan çoğu şey saman alevi gibi bir anda yanıp hemencecik sönüveriyor. Ancak bu aç gözlü tutum geneli itibari ile yanlışken bazı konularda daha fazla rahatsız edici benim için. Bunların başında da “Türkülerimiz” geliyor şüphesiz. Tarihimizin, duygularımızın paha biçilmez birikimleri olan bu eserleri salt kulağa güzel geliyor diye dinleyip bir köşeye atılması kesinlikle kabul edilemez bir tutum. Bu sebeple dinlediğimiz ezginin arkasındaki hikayeyi bilmek, hem dinlediğimiz eserden daha fazla tat almamızı hem de eserin kendisine olan saygı bakımından olağanüstü derecede önem arz etmektedir. Bugün de size acıklı bir Malatya türküsü olan “Uyan Sunam Uyan”ın hikayesini anlatacağım. Ancak sesi görece yazıya göre etkileyici bulduğumdan ayrıca size hikayesini anlatıp ve eseri seslendirdiğim bir görseli de sunacağım. Hangisi tercih ettiğiniz tamamen sizin kendi kararınızdır. Bu arada bu türkü ile ilgili birden fazla hikaye mevcut olup, ben esere duygu bakımından en uygun bulduğumu sizlerle paylaşacağım.
Malatya’lı Fahri Kayahan ve eşi Suna Kayahan birbirini severek evlenmiş iki gençtir. İki gencin sevgisi bulundukları bölgede dillere destandır. Fahri geçimini tambur çalarak sağlar. ( Atatürk ile bizzat aynı ortamda bulunmuş ve övgüsüne de mazhar olmuştur) Suna ise ev hanımıdır. 1930’ların Malatya’sında ev hanımlarının en yaygın eğlencesi de hamam eğlencesidir. Yine bir gün Suna hamama arkadaşları ile gider. Suna’nın sırt bölgesinde normal şartlar altında fark edilmesi imkansız olan bir yerde belirgin bir ben bulunur. Suna’nın yakın arkadaşlarından birisi (adının Neriman olduğu rivayet edilir) bu beni fark eder ve akşam evinde boşboğazlık edip eşine(adının Mustafa olduğu rivayet edilir) bu benden bahseder. Aradan belirli bir zaman geçtiğinde Fahri ve Mustafa kahvede oturup sohbet ederler. Sohbet belirli bir süre geçince hararetlenip tartışmaya ve en sonunda kavgaya döner. Araya insanların girmesinden sonra Fahri Mustafa’ya, “Sakın bir daha karşıma çıkma yoksa seni mahvederim” gibi bir cümle kullanır. Mustafa’da o anlık sinir ve kavganın etkisiyle, “Sen ne konuşuyorsun ben senin karının sırtındaki beni bilirim” der.
Fahri bu sözün üstüne hiçbir şey diyemez ve başını eğerek evin yolunu tutar. Eve varınca o gün kahvede yaşadıklarını Suna’ya anlatır. Suna ağlayarak fahriye Mustafa’nın neden böyle dediğini bilmediğini ve kendisine asla ihanet etmediğini anlatır. Fahri biraz düşündükten sonra Suna’yı haklı bulur. Zira kendisini ne kadar çok sevdiğini bilmektedir. Fahri Suna’ya bu konunun bir daha açılmamak üzere kapatılacağını ve bu konu üzerine hiç konuşmayacaklarını söyler. Ancak Fahri beynindeki kötü düşünceleri silip atamaz. Karı kocanın arası bozulur ve her gün tartışmalı geçer. Çünkü Fahri, Suna’ya çok kötü davranmaktadır. Aradan yaklaşık 2 ay geçtikten sonra bir akşam yemeğinde fahri yine sudan bir sebepten ötürü tartışma çıkarır ve ceketini alıp evden gider. O gecede eve gelmez fahri. Güneşin doğmasına az bir vakit kala eve gelen fahri kapıyı çalar ancak açan olmaz. Fahri defalarca çaldıktan sonra kapıyı zorlayarak içeri girer. Ancak içeri girdiğinde gördüğü manzara fahriyi kahreder. Biricik sevdiği Suna’sı kendisini asmıştır ve hemen ayaklarının dibinde bir not vardır. Notta, “Kafandaki düşünceleri silmenin bir yolu yok bilirim. Benimde aklıma sadece böyle bir çare geldi. Beni affet beyim.” yazar.
Fahri Suna’yı yağlı ipten indirir ve yere koyar ve onu ağlayarak öpüp koklar. Ancak iş işten geçmiştir ve Suna ölmüştür. Tam bu sırada doğan güneşin ışıkları Fahri ve yerde cansız yatan Suna’nın üzerine vurur. Fahri’nin bu acıklı türküyü oluşturacak sözleri bu anda söylediği rivayet edilir:
“Şafak söktü, Suna’m yine uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım Suna’m sesim duyulmaz
Uyan Suna’m uyan, derin uykudan
Nice diyar gezdim gözlerin için
Niye kızdın bana el sözü için
Dilerim Allah’tan sızlasın için
Uyan Suna’m uyan derin uykudan
Çektiğim gönül elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halimden
Uyan Suna’m, derin uykudan…”
türküler göz ardı edilen insanları anlatır
Fahri Kayahan bu elim olaydan sonra bir daha asla Malatya’ya dönmez. Hatta bir gün bir turne için tren yolculuğu yapan Fahri Kayahan’ın treni Malatya’dan geçmektedir. Tren Malatya il sınırına girdiği anda Fahri Kayahan yere kapaklanır ve Malatya il sınırından çıkana kadar bu vaziyette kalır. Değerli arkadaşlar, türküler işte bu kadar derin anlamlara sahiptir. Bu sebeple onları bilinçsiz bir şekilde tüketmek büyük bir saygısızlıktır. Ayrıca genel tarih anlatısı; imparatorları, kumandanları, kralları vb. anlatırken, türküler göz ardı edilen insanları anlatır. Dolayısıyla onlara yaptığımız saygısızlık aslında geçmişimize ve dolayısıyla kendimize yaptığımız bir saygısızlıktır. Türkülerimiz kadar güzel ve değerli günler dileklerimle…
Güzel bir şey yapmışsınız fakat ismi geçen değer Fahri Kayhan değil KAYAHAN !
bir yerde sehven yazıldığını düşünmüştüm fakat MALATYALI FAHRİ KAYAHAN’ın soyadı yazının tamamında KAYHAN olarak ifade edilmiş.
Bilginize.
Bu önemli bilgilendirme için çok teşekkür ederiz. Gerekli düzeltmeleri hemen yapıyoruz. İyi günler dileriz 🙂