Üzerine yazılar üretmeye çalıştığımız konular, tüm yaşantımız içerisinde oldukça hayati ve teknik vasıflara sahip. Kendi nezdimde de bu teknik kavram ve konulara değinmeye, bir bakış açısı getirtip ilgili konuları araştırmalar ile destekleyerek aydınlatma çabası içerisinde bulunmaktayım. Ancak fark ettim ki, biraz fazla teknik konu ve bilgiler üzerinde durmakta görünüyoruz. Bu sebepten hareketle, bir nebze daha iş dünyamız ile ilgili konuların biraz daha özüne inmemiz ile daha sağlıklı sonuçlar elde edebileceğimi düşündüm. Özellikle ülkemiz iş hayatının iklimine çok küçük bir şekilde değinebileceğimiz bu yazıda, geçmiş yazlarımızdan farklı olarak basit bir örnek ile daha yumuşak, sindirmesi daha rahat bir anlatım elde edeceğimiz inancı içerisindeyim. Bu şekilde, gerekliliğine sürekli değindiğimiz “kurumsallığın’” özüne temas edip kıymetini bir kez daha ortaya çıkarabilmemiz mümkün olabilecektir.
Peki bahsini ettiğimiz bu örnek nedir? Örneğimiz aslında bir yolculuk betimlemesi. Tıpkı bireysel hayatımız ve profesyonel kariyerimiz gibi. Ancak bu yolculuğa iki farklı şekilde tasvir etmeye çalışacağız.
Her Güzelliğin Sınırları: Gerçekten Rahatta mıyız?
Hep beraber çok uzun soluklu, uzun mesafeli bir yolculuğa çıktığımızı varsayalım. Yolculuğumuzu arabayla gerçekleştireceğiz. Bu demek oluyor ki karayolunu kullanacağız. Yalnız yolculuğumuzun bu ilk tasvirinde arabamız çok güzel, oldukça güçlü, kaliteli ve lüks. Son teknolojinin tüm imkanları arabamız sayesinde elimizin altında. Arabamızla oldukça keyifli bir şekilde yola çıktık. Ancak otoparktan çıkarken ilk karşılaştığımız durum oldukça çetin olan hava şartları. Olsun, artık her arabada olan sileceklerimiz ve bizi ısıtan klimamız sayesinde önümüzü görüp içeride kendimizi arabanın içerisinde sıcak tutabiliyoruz.
Yolculuğumuz devam ediyor. Otobana çıkacağız. Ancak bağlantı yollarımız çok kötü. Virajlar doğru hesaplanmalardan yoksun bir biçimde çok sert. Şeritte tutunmakta zorlanıyoruz. Üstelik trafik de çok yoğun. Çevremizdeki arabalarla çok yakınlaşıp aniden uzaklaşıyoruz. Hatta bazen onlara dokunduğumuzu bile düşünüyoruz. Ve aksilik o ya, şeritler silikleşmeye başlıyor. Çevremizdeki tüm arabalar dümdüz gitmekte yol almakta zorlanıyorlar. Oldukça tedirgin ve risk dolu bir trafikte seyir halindeyiz. Fırtına şiddetini arttırdı ancak bir şekilde otobana çok az kaldı. Bu sırada bir yol yapım çalışmasına denk geldik. Zaten bozuk olan zeminimiz artık toprak…
Büyüklü küçüklü taşları ezerek takur tukur devam ediyoruz. Tam bu sırada son dakika gözümüze çarpan hafif su dolu çok büyük bir çukurun içine sert bir şekilde düşerek sarsıldık. Arabadan normal olmayan sesler gelmeye başladı fakat devam etmek zorundayız.
O yolda benzer koşullarda bir kısa bir seyirin ardından otobana çıktık artık. Hızımızı arttırdık. Arabamızın kalitesine rağmen aracın gidişi başladığımız gibi değil. Normal olmayan bir sürüş, hızlandıkça bizi tedirgin ediyor. Ancak trafik yoğun ve hızımızı almışız. Yetişmemiz gereken bir toplantı var ve geç kalamayız. Duramayız ve o sırada otobanda duracak bir yer de yok. Bir ara trafik hafifler gibi oluyor ve hızımızı yol artık bitsin diye yolun temposuna uygun olacak şekilde arttırıyoruz. Çünkü huzursuzuz. Ama asfalt otoban asfaltı mı, eski dağ yollarında kaç kış görüp geçirmiş eski asfaltlardan mı belli değil.
Yolda yukarı aşağı esneyip duruyoruz. Bu esneme, rüzgarın savurma gücüyle birleşince arabayı stabil tutmak giderek zorlaşıyor. Yolumuza devam ederken otoban koşullarında büyük sayılabilecek bir çukurun üstünden sertçe geçiyoruz. Bu esnada gösterge panelimizde far arıza ikaz lambamız yanıyor. Bir şeyler yerinden oynadı demek ki. Bir sorun var ancak hava tam kararmadı ve varış noktamıza çok az da olsa halen yolumuz var. Varacağımız yer için otobandan ayrılıyoruz. Bağlantı yolunun hali otobandan da beter. Dikiz aynasından arabadan normal koşullarda çıkmaması gereken bir durman görüyoruz ancak çekiş gücümüzde bir düşüş yok ve herhangi bir arıza ikaz lambası yanmıyor. Hararet göstergesi yerli yerinde. Durunca arabaya bakarız diye devam ediyoruz.
Ara yollarda olduğumuz için çok sayıda trafik ışığı var ve bu ışıkların süresi çok uzun. Şansımıza da hemen hemen her ışığa yakalandık. Birkaç kere agresif kalkış yaptıktan sonra normal kalkışlarda arabamızın kavraması zedelenmiş olacak ki araba hissedilir şekilde titreme yapıyor. Artık varacağımız yer göründü. Tam otopark kapısının tümseğinden geçerken bir patlama sesi. Arabamızın sağ ön tekeri patladı. Yerimize oturduk. Oradaki insanların da yardımıyla arabayı bir şekilde uygun bir yere çektik ama arabanın durumu dışarıdan içler acısı. Hava koşulları çok az yumuşamış olsa da halen soğuk, rüzgarlı ve yağmurlu.
Varış Noktamız: Seçimlerimizin Bedelleri
Arabanın her yeri çamur, arka tekerleklerden birinin davlumbazı o çukurlardan olsa gerek zarar görmüş, ön tamponumuzun bir köşesi yerinden biraz yukarı çıkmış ve o taraftaki farımızın bir kısmı yanmadığı açıkça görülüyor. Üstüne üstlük bir lastiğimiz de patlak ve patlamanın etkisiyle oradaki kaporta ve davlumbaz da zarar görmüş. Diğer lastiklere göz attığımızda o an patlamamış olsalar bile yol yapım çalışmasındaki çok taşlı yoldan geçtiğimizden herhalde, lastiklerimiz bazı yüzeylerinden zedelendiğini görüyoruz. Ek olarak otopark girişinden durduğumuz yere kadar arabadan sızan bir sıvı tek çizgi halinde açıkça görülüyor.
Lastiği orada değiştirsek bile aynı araba ile geri dönemeyiz. Hava şartlarının zorluğunun yanında artık hava da kararmak üzere. Arabamızın o hali ile yola tekrar çıkılması halinde çok riskli bir yolculuk söz konusu. Arabanın belli ki yürüyeni de dahil olmak üzere bir servis kontrolünden geçmeli. Dolayısıyla servis masrafımız çok yüksek. Kendimizi kurtarmak için ise araba servise gittiğinde ya gece orada bir yerde kalmalıyız, ya kiralık vb. başka bir araba bulup geri döneceğiz veya yola çıktığımız noktadan birisi gelip bizi alacak ve beraber aynı yolu geri döneceğiz. Zaman ve para kaybı kaçınılmaz bir noktada. Durumumuz adeta veryansın….
Hayat İçinde Yolculuk Seçimi: Neden-Sonuç İlişkisi
Peki, daha fazla uzatmadan aynı senaryoya ters açıdan bakmaya çalışalım. Bu sefer yollarımız güzel ancak arabamız servis bakımları yapılmış olan oldukça standart bir araba. Hava koşullarımız aynı. Arabamız asgari koşullarda A noktasından B noktasına gidecek kalite düzeyine sahip. Önceki arabamız gibi güçlü ve lüks değil. Bu sefer bu arabamız ile yola çıktık. Bağlantı yollarımız iyi. Arabamız zorlanmıyor. Zemin daha düzgün ve şeritler okunaklı. Virajlar her türlü matematiksel hesaplamaları düzgünce yapılmış bir biçimde. Gayet rahat dönüyoruz.
Trafik yoğun sayılabilir ancak herkes yolunda gidebiliyor. Trafik levhaları da gayet okunaklı. Otobana çıktık. Ufak tefek yamalar olsa da yolda da herhangi bir zemin sorunu ile karşılaşmıyoruz. Herkes normal hızında seyir halinde ve olağan üstü bir kaza durumu ile karşı karşıya kalmadık. Otobandan çıktık. Trafik ışıklarında da durduk. Ancak bu sefer yoldaki diğer araçlarla beraber normal seyir halinde yolun temposuna uygun hareket edebiliyoruz ve böylece “yeşil dalgaya’’ büyük oranda denk gelebildik. Sakin olduğumuz için de durduğumuz ışıklarda agresif bir kalkışta yapmadık. Varacağımız yerdeki toplantıyı düşüne düşüne sakin sakin sürüyoruz. Varacağımız yere vardık. Sağ salim arabamızı park ettik ve olağanüstü bir durum yaşamadığımızdan moralimiz yerinde bir şekilde toplantımıza girdik.
Esas Sorumuz Nedir? Yolculukta Nitelik mi Yoksa Nicelik mi?
Umarım bu örnekteki iki senaryo bazı noktalar için sizlerde bir kıvılcım yaratabilmiştir. Örneğimizdeki bu yolculuk bizim süreçlerimizi temsil etmekteydi. Yollar ise bizim ‘’yönetişimimiz’’, yani kurumsallığımızdı. Arabalarımız ise yöneticileri, yani biz insanları temsil etmekteydi. Tıpkı gördüğümüz gibi, arabamız çok kaliteli ve lüks, yani yönetici olarak bizler ne kadar başarılı ve profesyonel olsak da, süreçlerimizdeki kurumsallığımızdan, daha doğru bir ifade ile kurumsallıktan yoksunluğumuzdan dolayı betimlemesini yaptığımız ne kadar çok sorunla karşılaştık. Ve arabamız, yani yönetici bu yolda ne kadar tahribata uğradı öyle değil mi? Yöneticinin uğradığı tahribatın yanında tıpkı örnekteki arabanın servis masrafları gibi pek çok maddi ve manevi kaybımız da oluştu. Yani sarılması gereken yaralar açıldı. Fakat doğru bir yönetişimde, yani doğru bir kurumsallıkta (yolda) daha asgari düzeyde bir arabayla, yani yöneticiyle ne kadar rahat ve stresten oldukça uzak bir yolculuk gerçekleşti. Ve olağanüstü bir durum hayat bulmadığı için aynı koşullar altında herhangi bir sorun betimlemesiyle karşılaşmadık.
Kişisel olarak, özellikle ülkemiz iş dünyasında yaygın bir biçimde yönetim ve yönetişim kavramlarının karıştırıldığı inancına sahibim. Şirketlerin yönetici alımıyla her türlü aksaklığı düzeltmeye çalıştıkları şeklinde çok sayıda gözlemlerim, araştırmalar sonucu elde ettiğim bulgularım oldu. Bu düşüncemin sebebi bu yüzdendir. Evet, özellikle yöneticilik alanında profesyonellik kavramı çok mühim. Ancak en az bir o kadar da şirket bünyesindeki kurumsallığın, yani bu örnekteki yolların doğru bir şekilde dizayn edilip inşa edilmesi gereklidir. Bu şekilde bir süreç akışı söz konusu olmadığında en profesyonel yöneticiler bile mutlaka sorunlarla karşılaşıyor ve tam bir performans verilemez duruma gelmekteler. Bu yönde çok sayıda kitap ve diğer yayınlarda çok sayıda söylemler, ifadeler bulunmaktadır. Oysaki doğru ve bünyeye uygun dizayn edilmiş sağlıklı bir kurumsal yapıda standart kabul edilebilecek yetkinlikte yöneticiler ile de sağlıklı bir yolculuk, yani süreçler yaşanabilmektedir. Bu durum aynı zamanda ilgili pozisyonlarda yaşanabilecek değişikliklerde kişilere olan bağımlılığı azaltmakta, değişim süreçlerindeki stabilizasyonun artmasına da yardımcı olmaktadır.
Yazımızı bitirmeden sizlere örneğimizden hareketle son olarak şu soruyu sormak isterim. O güzel tasarlanmış ve kaliteli asfalttaki otobanda, o lüks arabayla ne kadar keyifli, konforlu ve güvenli bir yolculuk geçirirdik öyle değil mi?
Umarım konumuza biraz daha mizahi açıdan yaklaştığımız bu yazı, bizlere ve iş dünyamıza bir katma değer katabilmiştir.
Saygılarımla…