Aşık Veysel literatürümüze kattığı muazzam bir söyleyiş vardır. ‘’Uzun ince bir yolda, gidiyorum gündüz gece…’’. Yaşamın uzun ince bir yol olduğu hayatımızda acaba bu söz üzerine yeterince düşünmüş müyüzdür? Bireysel yaşantımızı hızlı bir şekilde göz önüne aldığımızda, ne kadar da çok anlamlar ortaya çıkmaktadır, öyle değil mi? Peki, iş hayatı üzerine odaklandığımızda ‘’tüzel kişiliklerimiz’’ için ne tür anlamlarla karşılaşmaktayız?
Bireysel hayatı bir kenara alıp tüzel kişiliklerin hayatına odaklanmamız ile sadece uzun ince bir yol değil, eğri büğrü, inişli çıkışlı, biraz mizahi bir halk tabiri ile dolambaçlı saklambaçlı bir yol ile karşılaşmakta olduğumuz hususunda fikir birliğinde buluşacağımıza inanmaktayım. Peki biz bu tip bir betimleme ile nereye varmak istemekteyiz? Bu yazımızın, belirttiğimiz betimleme temelinden hareketle ekonomimizin adeta itici gücü konumunda bulunan aile şirketlerinin özellikle işine yarayacağı hususlara ışık tutabileceğimize inanmaktayım.
Tüzel kişilikler özünde bazen birkaç, bazen de yüzlerce, hatta binlerce gerçek kişinin bir araya gelmesi ile hayat bulduklarını önceki yazılarımızda çokça ifade etmiş bulunmaktayız. Tüzel kişiliklerimizin, yani şirketlerimizin yaşamını oluşturan bu yolculuğun özüne temas etmek, inanıyorum ki iş dünyamızın yolculuklarına daha sağlam adımlarla devam etmesine yardımcı olacaktır.
Profesyonellik: Sürekliliğin Altın Anahtarı
Şahsen, şirketlerimizin yaşamları boyunca rekabete devam edebilmesi, kârlılıklarını sürdürebilmeleri için bilhassa günümüz konjonktüründe kilit taşı profesyonellik kavramı üzerinde bulunmaktadır. Kişisel ruhsata tabii işletmeleri özellikle bu gruba dahil etmeksizin tüm etmenleri bir kenara alır isek, teorik olarak bir şirket kurmak oldukça kolay ve mümkün. Mevzuatın belirlemiş olduğu asgari düzeydeki sermayenin ortaya konulması ile prosedür icabı hazırlanan bir takım evrak ve sözleşmelerin ardından herkes birer şirket sahibi olabilir, sahip oldukları bu şirket ile ticaret yapmaya başlayabilmektedirler.
Ancak, şirketlerin gerçek kişilerin oluşturduğu sistemlere dayalı hareket etmesi, şirketleri doğrudan insanlara bağımlı hale getirmektedir. Yani bünyede ilgili ve yeterli insanın sistematik olacak şekilde bir arada bulundurulması gerekmektedir. Peki bu ne demektir? Bir şirket kurmak, aslında bir yol açmaktır. Fiili ehliyeti tam olan herkes asgari maddi koşulları da sağladıktan sonra bireysel eğitim, deneyim vb. gibi etmenler dışında ‘’bir yol sahibi olabilmektedir’’. Ancak üstünde yolculuk yapılmayan, hatta yapılamayan bir yol sahibi olmak ise hiç anlam ifade etmemekte, aksine yolun sahibi, yani şirket sahiplerine adeta külfet olmaktadır. Dolayısıyla bu yol üzerinde yolculuk yapılabilmesi lazım. Aynı zamanda, yapılan bu yolculuğun mümkün mertebe her zaman insan doğası gereğince konforlu olması lazım ki yolculuk süreklilik tesis etsin. Öbür türlü mutlaka bu yolculuk en kısa süre de sonlandırılmaya çalışılacak, kötü hatıralar ile birlikte bir daha kullanılmayacak bir yol olarak tarihin tozlu sayfaları arasındaki yerini alacaktır.
Burada “yolculuktan’” kastımız nedir peki? İşte sorumuzun üzerine kurgulandığı ana soru budur. İş hayatında betimlemeye çabaladığımız bu kavrama yoğunlaşıldığında profesyonellik iş hayatındaki yolculuğun olmazsa olmaz konumundadır.
Sağlam Bir Tüzel Kişilik İçin…
Belli bir ticari hacme ulaşılıp mali yapıya sahip olunduğunda, büyük resmin bir arada tutulması çok daha zahmetli olmaya başlamaktadır. Çünkü etki edilmesi gereken alan daha geniş olduğu için, daha geniş bir saha da koşturmamız gereklidir. Bu koşturmaca da zemin her alanda farklılık göstermesinden kaynaklı olarak da herkes her zemin için uygun olmayabiliyor. Ki bu durum son derece doğal bir durumdur. Örnek olarak ele alabileceğimiz ulusal veya uluslararası şirketleri rastgele bile incelediğimizde, profesyonellik kavramının ışığında bulundukları konumlara gelebildiklerini görmekteyiz. Buradaki profesyonellik sadece akademik eğitim olarak algılanmamalı, bir takım teknik yetkinlikler gibi diğer disiplin ve dinamikler üzerinde olan bilgi ve/veya uygulama geçmişi de son derece hassas görülmelidir.
Belli bir hacme takılıp kalmış, sürekli büyümeyi hedefleyen ancak bu yönde herhangi bir aksiyon alamayan şirketlere göz attığımız da ise, halk tabiri ile daha çok ‘’patron’’ şirketi olarak isimlendirilen şirketlerle karşılaşmaktayız. Bu tip bünyelerde profesyonellikten uzak bir yapı hakim olup, ‘’yönetişim’’ kavramını göz ardı edip ‘’yönetim’’ kavramına odaklanmış, her şeyin sadece yolun sahibi, yani şirket sahibinin elinde toplanmış olması bir noktadan sonra yetkinlik kayıpları kaynaklı zararlar ortaya çıkarmaktadır. Ne özel yaşamda, ne de iş yaşamında herkesin her konu hakkında ‘’uzman’’ seviyesinde yetkin olması adeta mümkün olmayan bir şeydir.
Büyümek, hatta sabit dahi olsa değişken piyasa koşullarında hayatta kalmak için profesyonellik, bağlantılı kurumsallık bu sebeple hayati konumdadır. Dolayısıyla daha derin düşündüğümüzde, yol açmak herkes için mümkünken, yolculuk yapıp yolcu olabilmek herkes için her zaman her koşulda mümkün olmayabilmektedir. Yolun açık kalması, yolculuğa bağlı olmasından kaynaklı, benim görüşüme göre yolculuk yazımızın başlığındaki sorunun doğru cevabı olarak görünmektedir. Çünkü bir profesyonel olmak, belli bir zaman, belli bir fedakârlık gerektirmektedir. Çeşitli alanlarda yetişmiş profesyonellerin bünyede bir araya getirilip genel süreçteki ilgili süreçlerle eşleştirildiğinde ise profesyonellik ortaya çıkıp sağlıklı bir yolculuk oluşmakta, yolculuğun sürekliliği tesis edilmektedir.
Şirket içerisinde halihazırda yetişmiş veya dışarıdan transferle bünyeye dahil edilmiş profesyonellerin doğru yetki ve tanımlamalar ile ilgili noktalarda göreve getirtilmesi, değişken piyasa koşullarında ayakta kalıp rekabete devam edebilmek için olmazsa olmazdır. Bu sebep ışığında, kişisel ruhsata tabii olmayan işletmeler haricinde kalan (çünkü bu tip işletmeler başka bir uzmanlık alanı ile mevzuatlara dayanmaktadır) şirketler öncellikle yönetişim kavramı üzerine yetkinlik kazanmalı, gerekirse dışarıdan bu hususta ilgili profesyonellerden danışmanlık hizmetleri alınmalı, şirket iç mekanizmalarının oluşturulması ile doğru tanımlama ve görevlendirmeler ile aksiyon alınarak şirketler adeta birer makine gibi işlemeye başlayabileceklerdir.
Tüm bu ifadeler yardımıyla belirtebilirim ki, iş dünyamızda azımsanamayacak sayıda olan şirketler öncelikle ‘’patron’’ şirketi düşüncesinden sıyrılmalı, bünyelerinde kendileriyle beraber çalışan özellikle belli başlı kişilere birer çalışan değil, profesyonel gözüyle yaklaşılması, şirketlerimizin sahip olduğu sorunların çözümünde son derece doğru bir başlangıç noktası olacaktır. Geçmişlerinde kurumsal kültür kazanabilme imkanı sağlanan insanlar özelikle reel sektörde pek çok şirket için adeta birer çözüm fırsatı olarak görülmesi faydalı bir hareket olacaktır.
Şirketlerin sahip oldukları koşul ve özelliklere göre gerçekçi bir misyon-vizyon belirlenip doğru bir kurumsal kimliğin oluşturulması, ardından büyük resmin bir arada tutulması için gerekli operasyonel işlemlerin hayata geçirilip doğru kurgulanmış stratejilerin sağlıklı revizeler ile canlı tutulması başka türlü pek de mümkün görünmemektedir. Tek bir kişi nezdinde şirketlerin tüm süreçlerinin yönetilmesi, yetkinlik kaybı kaynaklı zararlar yaratabileceği gibi, kişisel tatminsizlikten kaynaklı olarak da bünyeden aktif veya potansiyel profesyonel kayıplara sebep olabilmesi ile uzun vadede etkisini gösterebilecek, hatta sorunların oluşumu ile çözüme ulaştırılamaması yönünde kısır bir döngünün ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Hatalarımızdan Ders Almalıyız
Gerçek bir kurumsal dönüşüm ile olması gerektiği gibi bir profesyonellik kazanabilme fırsatları mikro geçmişimizde belki olmuş ama değerlendirmemiş olabiliriz, ancak bu tip fırsat tepmesi şahsi görüşümce makro geçmişimizde de yaşanmış bulunmaktadır. Görece halen yakın geçmiş diyebileceğimiz 2001 finansal krizinde ülkemizde onlarca banka tasfiye sürecine girmiş ve piyasadan çekilmiştir. Bu bankalarda görev almış, yetişmiş, sadece finans alanında değil, diğer dinamiklerde de profesyonel bir eğitim ile ‘’kurumsal kültür’’ kazanmış yüzlerce insan, geçmişte reel sektörümüz için adeta bir altın değerinde görülmeliydi. Bu insanların kurumsal kültürlerinden, kendilerinin kişisel tatmini sağlanarak doğru bir kurumsal dönüşüm içerisine girmek özellikle reel sektör şirketlerimizde söz konusu olsaydı eğer, bu gün çok daha köklü ve sağlam yapılara sahip şirketlerimiz, hatta kimi sektör ve endüstrilerde markalarımız olabilirdi. Böylesi bir yaşanmışlık bizlere göstermektedir ki, en büyük fırsatlar en büyük krizler içerisinde saklı bulunmaktadır.
Ancak şahsımca değerlendirilmemiş bu fırsata saplanıp kalmak, üstünde fazlaca düşünmek iş dünyamıza herhangi bir katkı sağlamayacaktır. İş dünyası olarak bizlerin bu ve buna benzer yaşanmışlıklardan gerekli derslerimizi alıp, kendimizi, şirketlerimizi geliştirmeyi güçlendirmeyi ana hedef edinip faaliyetlerimize daha bilinçli bir şekilde devam etmeliyiz. Bu gün halen bunun gibi, hatta çoğunlukla daha iyi fırsatlara sahibiz, yeter ki iş dünyası olarak bizler bu fırsatları değerlendirmeyi bilip vizyonel bakış açımızı geliştirmeyi isteyelim.
Gerçek profesyonellerin yetiştirilmesi ile içeriden veya dışarıdan transfer ile profesyonellerin bünyeye kazandırılması, bugün çoğu KOBİ ve KOBİ irisi şirketlerimizin boğuşmakta olduğu sorunlara bir can suyu olacak, çözüme emin yollarla gidilmesi sağlanıp makro bazda ekonomimize büyük katkılar sağlayacaktır. Bunun için öncelik olarak sadece patron bakış açısından kurtulunmalı, lider bakış açısına geçilerek profesyonelliğe olması gereken değeri vermeliyiz. Yolculuk, yolsuz olmaz, yol ile yolcusuz olmaz mottosunu şirketlerimizin kurumsal kimliklerine adapte etmeliyiz.
Unutulmamalıdır ki, profesyonellerle çalışmak birer maliyet değil, gerçek birer yatırımdır. Profesyonel yetiştirmek ise, gerçek bir marka olmaktır. Marka olmak ise, dünyadaki en büyük yatırımlardan biridir.
Yazımızın iş dünyamıza bir katkı, konusuna ise bir katma değer yaratması dileği ile.
Saygılarımla.