20. yüzyılın yetiştirdiği en büyük sanatçı ve aydınlardan biridir Pablo Picasso. Tam adı Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Ruiz y Picasso olsa da biz ona sadece Picasso diyelim. İspanyol bir anne ve babadan dünyaya gelen ressamımız, doğduğu gün ölümle burun buruna geldi. Ebesi onun ölü doğduğunu düşünüp bir kenara bıraktıysa da amcası Don Salvador, gerekli müdahaleleri yapıp hayatını kurtarmıştı.
Ailesi sanata düşkündü. Soyağacında pek çok ressam bulunan Picasso’nun söylediği ilk kelime ise İspanyolca’da kalem anlamına gelen “lapiz”in kısaltılmış hali olan “piz” idi.
Resim yapmayı birinci elden, yani resim öğretmeni olan babası Jose Ruiz‘den öğrendi. Baba Ruiz, oğlunun 13 yaşında yapmış olduğu bir güvercin resminden o kadar etkilendi ki bütün gereçlerini ona verdi ve bir daha hiç resim yapmadı.
Çok kısa sürede yankı uyandıran çalışmaların altına imzasını atan Picasso, yakın arkadaşı George Braque’la birlik Kübizm akımını kurdu. Sayısız eser veren ressam, üretkenliğiyle Guiness rekorlar kitabına girdi. Toplam 100,000 baskı resim, 34,000 kitap resmi ve 300 heykel ve birçok seramik ve çizim üretti.
PİCASSO’NUN ÜNLÜ SÖZÜ: BUNU SİZ YAPTINIZ!
6 Nisan 1937’de İspanya İç Savaşı sırasında Guernica adlı Bask kasabasının bombalanmasına çok üzüldü ve tepki olarak başyapıtı “Guernica”yı çizdi. Bir sergi sırasında, Alman bir subayın “bunu siz mi yaptınız?” sorusuna “hayır siz yaptınız.” Cevabını verdi.
Guernica, Üç Müzisyen, Kırmızı Koltukta Çıplak Kadın, Avingonlu Kızlar gibi pek çok ünlü eserin altına imzasını attı. Fakat biz yazımızın konusu olan The Bull (Boğa) eserini inceleyelim…
BOĞA RESMİ
1945’te yaratılmış on bir litografi dizisinden oluşan Boğa’yı, oldukça gerçekçi bir tasvirle başlayıp birkaç çizgi ile tasvir ederek bitirir Picasso.
Serideki ilk litografi, sanki bir fırça ve mürekkeple çabucak çizilmiş gibi gelişigüzel gözüküyor. Çizgileri doğru ve gerçekçi. Bunun yanı sıra bazı gölgeler var.
Boğa daha sonra abartılı boynuzları ve sağlam bir görünümü olan, heybetli bir canavara dönüşür. Gölgeler ve karanlık efekti, çizimi daha gerçekçi kılıyor.
İkinci sütuna geçtiğimizde boğa, soyut şekiller ve stilize özelliklerle daha tipik bir Picasso görünümüne bürünmeye başlıyor. Geometrik hatlara bürünüyor.
Üçüncü sütunda ise çalışma gittikçe sadeleşiyor. Çizgiler azalıyor, gölgeler gittikçe yok oluyor ve çalışma düzleşiyor.
Son litografiye geldiğinde ise boğayı basit bir çizgi çizimi ile tanımlıyor ressam.
BOĞA BİZE NE ANLATIYOR?
Sanat, karmaşık konuları nasıl ele alacağınızı ve soyut formlara ne şekilde indirgeyeceğinizi öğretir. Soyutlama sırasında fazlalıklardan kurtulmak, öze yoğunlaşmak sanatçının asıl amacıdır. Toplum genelde eserde daha fazla ayrıntı görmeye odaklanır. Fakat sanatçı, o ayrıntılara sadece özde verilen mesajı güçlendirmek için yer verir eserinde.
Bir sanat eserini incelerken yapmamız gereken şey de aslında tam olarak budur. Ayrıntılardan kurtulmak. Detayları bir bir aşmak. Kalabalık ve gürültülü bir ortamda söylenen şarkıyı seçmek ve dinleyebilmek gibi.
Oscar Wilde’a göre sanat hayattan, hayatta sanattan esinlenir. İkisi de birbirini doğrudan veya sembolik düzeyde taklit eder. Sanatçı hayatı taklitle bir mesaj vermek ister. Hayat da sanata bir anlam yükleme gayretindedir.
Peki Boğa eserinde sanatçı size hangi mesajı veriyor? Bana verdiği mesaj şu şekilde: detaylar gerçekçi kılar, ama gerçek olan detaylar değildir. Gerçek olana onlardan kurtularak ulaşılır. Sadeleşerek ve yalınlaşarak. Fazlalıklardan kurtularak ancak özümüzü açığa çıkartabiliriz. Gerçek arayışında olan hayatlarımız için de bu geçerlidir.
Sizi karmaşıklaştıran ne varsa çıkarın hayatınızdan. Bahçenizdeki güllere ulaşmak için budayın sarmaşıklarınızı. Ve kat kat giyinerek değil, yalın ayak fırlayarak sokağa, tadını çıkarın yağmurun.