1955 – 1975 arası süren Vietnam Savaşı, Watergate Skandalı, Kennedy süikastları Amerika’da halkı çok derinden etkilemişti. Savaşın kaybedilmesiyle birlikte Amerikan rüyasının büyük bir yalan olduğunun ortaya çıkışı, muhafazakar siyasetçilerin yolsuzlukları, savaştan dönen cumhuriyetçi muhafazakar aile çocuklarının isyan ederek savaş karşıtı aktivistlere dönüşmeleri gibi birçok olay Amerika’yı kasıp kavuruyordu.
Yapılan birçok araştırmaya göre ABD’de en çok antidepresan kullanımının ve intiharların olduğu yıllar Nixon ve Reagen iktidarlarıdır. Yönetmenler Francis Ford Coppola ve Martin Scorsese, filmlerinde bu olayları birer alt-metin olarak, yani daha çok arka temada işleyerek anlatırlar. The Godfather’ın ikinci filmindeki Küba sahneleri, Batista ile Amerikan mafyasının ve John F. Kennedy’nin ilişkilerini anlatır.
Scorsese’nin Taxi Driver’ında Vietnam Savaşı’ndan dönmüş gazi Travis Bickle, önünde duran su dolu bardağa aspirinini atar ve uzun uzun onun suyun içinde erimesini izler. Bu metaforik sahne tüm filmin özetidir. Travis Bickle Vietnam Savaşı’nda yenilmekle kalmamış üstüne bir de hoşlandığı kadının istememesiyle yenilmiş, marketlerine gelen siyahi soygunculara karşı yenilmiş, sokaklarda kol gezen hayat kadınlarına yenilmiştir. Tek istediği şey “büyük bir yağmurun tüm bu pisliği temizlemesidir”. Anlayacağınız üzere Travis’in uzunca süre ilacının erimesini izlediği su dolu bardağı aslında onun artık patlamak üzere olan bir volkan olmasının metaforudur.
Sidney Lumet ve Alan J. Pakula gibi yönetmenler ise bu yılları gerçek hikayeler anlatarak göstermeyi seçmişlerdir. Coppola ve Scorsese filmlerinde herhangibir tarafta yer almadan, olmakta olan olayları alt metin, metafor ve karakterlerin psikolojileri üzerinden vermeyi ama filmin ana konusu yapmadan vermeyi tercih ederken Lumet & Pakula filmlerinde mevzu olayların bizzat kendileridir. Karakterler olayları gerçekten yaşamış ve içinde bulunmuş insanlardır. Bu yüzden bu yönetmenler sol tarafta yer alırlar. Siz okuyucularımıza bu yazımızda Sidney Lumet ve Alan J. Pakula’nın önemli filmleriyle başbaşa bırakıyoruz ve 70’lerin Amerikan paranoyasının diplerine onların filmleriyle inmenizi sağlıyoruz.
SERPICO: 1973
Yönetmen: SIDNEY LUMET
Senaryo: PETER MAAS, WALDO SALT, NORMAN WEXLER
Oyuncular: AL PACINO, JOHN RANDOLPH, JACK KEHOE, BIFF McGUIRE, BARBARA EDA YOUNG, CORNELIA SHARPE
KONUSU
Polis akademisinden yeni mezun olan çiçeği burnunda polis memuru Frank Serpico, çok geçmeden New York’un arka sokaklarında kendi teşkilatı dahil tüm devletin nasıl yozlaştığına şahit olacak, hayatını buna karşı savaşmaya adayacaktır.
ELEŞTİRİ
1972’de The Godfather (Baba) ile yükselişe geçen genç Al Pacino’nun Frank Serpico rolüyle devleştiği film özellikle Amerika’da 1972’de patlak veren Watergate Skandalı’nın da arka planda olduğu film aynı yıl yaşanmış olan gerçek olayları anlatıyor. 12 Angry Men (12 Kızgın Adam) , Murder on the Orient Express (Şark Ekpresi’nde Cinayet), Dog Days Afternoon (Köpeklerin Günü), Network( Şebeke) ve Prince of the City gibi çok güçlü politik filmlerle tanınan Sidney Lumet’in filmografisinin en önemli filmlerinden olan Serpico, gerçek Frank Serpico’nun hayatını ve polislik kariyerini anlatan Peter Maas imzalı aynı adlı romandan beyaz perdeye uyarlanmıştır.
Sidney Lumet’in bu filmdeki en büyük başarılarından biri hiç kuşkusuz ki geçen sene ödül sezonundan bolca ödülle dönen Joker’i de etkileyen çöp dolu, dumanlı ve sisli New York sokakları panaromasıdır. Bu panaroma hem yozlaşmış devletin, hem de yozlaşmış dünyanın içinde tek başına savaş veren Serpico kesinlikle 70’lerin en büyük filmlerinden biri.
Al Pacino da bu filmdeki kusursuz performansıyla en iyi erkek oyuncu dalında ilk adaylığını elde ederek büyük sükse yapmıştır. Ayrıca gerçek Frank Serpico sete katılarak Pacino ile tanışmış, ona çekimler boyunca danışmanlık yapmıştır.
DOG DAY AFTERNOON: 1975
Yönetmen: SIDNEY LUMET
Senaryo: P.F. KLUGE, THOMAS MOORE, FRANK PIERSON, LESLIE WALLER
Oyuncular: AL PACINO, JOHN CAZALE, PENELOP ALLEN, CHRIS SARANDON, CAROL KANE, MARCIA JEAN KURTZ, JAMES BRODERICK, GARY SPRINGER, CHARLES DURNING, DOMINIC CHIANESE
KONUSU
Genç ve heyecanlı banka soyguncuları Sonny Vortzik ve Sal Naturile ses getiren bir banka soygununa kalkışırlar. Polisin olay yerine gelmesiyle gerilmeye başlayan ikili, Sonny’nin eşcinsel olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte olayın çok daha başka yerlere gitmesine engel olamayacaklar ve hayatlarını sonsuza dek etkileyecek kararlar verme noktasına geleceklerdir.
ELEŞTİRİ
22 Ağustos 1972 tarihinde Brooklyn bankasında meydana gelen gerçek bir soygunun P.F. Kluge, Thomas Moore imzalı gazete haberinin Frank Pierson ve Leslie Waller tarafından senaryolaştırılıp, büyük yönetmen Sidney Lumet tarafından yönetilen Dog Day Afternoon, özellikle Al Pacino’nun ‘ATTICA, ATTICA’ nidalarıyla kültleşen sahnesinin yanı sıra Amerikan hapishanelerindeki Attica olayına göz kırpması, eşcinselliğin Nixon toplumunda yarattığı endişe gibi konulara da değinmesiyle 70’lerin en büyük filmlerinden biri olarak görülür.
Al Pacino’nun Serpico’dan sonra ikinci kez en iyi erkek oyunca adaylığını almasının yanı sıra yakın arkadaşı John Cazale’in de çok büyük oynadığı Dog Day Afternoon, yazımızın başlığına da en çok uyan filmlerden biri.
ALL THE PRESIDENT’S MEN
Yönetmen: ALAN J. PAKULA
Senaryo: CARL BERNSTEIN, BOB WOODWARD, WILLIAM GOLDMAN
Oyuncular: ROBERT REDFORD, DUSTIN HOFFMAN, JACK WARDEN, MARTIN BALSAM, HAL HOLBROOK, JASON ROBARDS, JANE ALEXANDER, MEREDITH BAXTER
KONUSU
17 Haziran 1972’de basit bir hırsızlık olayı gibi başlayıp 9 Ağustos 1974’te Cumhuriyetçi Parti genel başkanı ve Amerika Birleşik Devletleri başkanı Richard Nixon’ın istifasıyla sonuçlanan Watergate Skandalı’nı o dönem haberleştirerek çok büyük bir komuoyu oluşturan Washington Post gazetecileri Carl Bernstein – Bob Woodward’ın kitaplarından William Goldman tarafından senaryolaştırılan All The President’s Men (Başkanın Bütün Adamları), Abd tarihinin gelmiş geçmiş en büyük federal siyasi skandalını büyük bir başarıyla anlatıyor.
ELEŞTİRİ
70’ler Yeni Amerikan Sinemasında Coppola, Scorsese, Lucas, De Palma, Spielberg kadar tanınır olmasa da oldukça olgun bir yaşta az sayıda da olsa büyük filmler çeken Alan J. Pakula’nın kesinlikle en büyük filmi olan All The President’s Men, aynı üstte anlattığımız filmler gibi 70’ler Amerikasındaki siyasi, bürokratik değişimleri, özellikle halkın o yıllarda çok paranoyalaşmasını sağlayan belki de en büyük olay olan Watergate skandalını çok cesur bir dille, birebir yaşayan gerçek karakterlerden de danışman olarak oyunculara yardımcı olmasıyla kusursuz bir biçimde anlatıyor. Burada elbette yazdıkları kitabın oldukça başarılı biçimde senaryolaştırılmasının payı büyük.
Robert Redford ile Dustin Hoffman’ın büyük oyunculuklarının yanı sıra Jack Warden, Martin Balsam, Jason Robards gibi 12 Angry Men, and Justice For All gibi hukuk, mahkeme eleştirileri yapan filmlerde rol alan oyuncuların da kusursuz oynamasıyla filmde çok iyi bir cast seçimi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.