Andrei Tarkovsky’nin dördüncü uzun metrajlı filmi olan Ayna (özgün adıyla Zerkalo) önceki üç filminden farklı olarak hayatın anlamına ışık tutma arayışındadır. Diğer filmlerinde esas olarak inanç, umut, sevgi ve sanat temalarını ele alır ki, bunlar onu bir yönetmen olarak Tarkovsky yapan etmenlerdir.
“Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez,
çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini,
son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır…” Andrei Tarkovsky
Ayna’nın ele alınış biçimi de diğer hiçbir filminde olmadığı kadar sıradışıdır. Geleneksel sinemanın temelini oluşturan doğrusal anlatım yöntemini kullanmaz. Bir bakıma doğrusal olmayan anlatım biçimini kullanarak Einstein’ın Görecelik Teorisi’ni sinemaya uyarlar. Bu açıdan, modern edebiyattaki bilinç akımı yöntemi ile de kıyaslanır. Belli zamanlara yoğunlaşmış ve düşsel bir biçimdir bu. Bizi sanki bir rüya görüyormuş gibi bir gerçekliğin içine çeker.
Filmde bu zamanlar, savaş öncesi, savaş zamanı ve savaş sonrasıdır. Az fakat öz ve yoğun olarak bu anlar vasıtasıyla filmi anlatır. Aslına bakılırsa, Tarkovsky Ayna’yı bir önceki filmi Solaris’ten önce çekmeye karar verir. Fakat, film bu yapısı gerekçe gösterilerek Sovyetler Birliği Sinema Yüksek Yarkurulu tarafından reddedilir. Yine de, bu farklılığı yüzünden Ruslar tarafından en sevilen filmi Ayna’dır.
Her ne kadar filmin belirli bir konusu olmasa da, ölmek üzere olan kırk yaşlarında bir şairin hayatının dönüm noktaları üzerinden hatırladıkları ve bunlar vasıtayla hayatının muhasebesini yapmasıdır. Bu şair kimi zaman çocukluğuna, kimi zaman şu ana, kimi zaman da yarına ait düşlem ve özlemlerini dile getirir. Bazen kendisi ön plana çıkar, bazen savaşa giden babası, bazen de onu bekleyen annesi.
Bu anlardan iki çarpıcı sahne şöyledir:
Küçük bir çocukken kardeşiyle beraber hamakta huzur ve huşu içinde sallandığı andır. Bir özlemi ve geçmişe ait mutluluk kaynağını belirtir. Tarkovsky, o anı, Henry Purcell’in Periler Kraliçesi (özgün adıyla Fairy Queen) operasından bir bölümle ölümsüzleştirir.
Hafızalara kazınan diğer bir sahne ise, kahramanın annesinin yeşillikler içinde bir çit üzerinde sigarasını içip uzaklara daldığı andır. Sürekli düşünür. Kendisini, kocasını, çocuklarını, hatta hayatın anlamını. Tarkovsky karakteri aracılığıyla sanki şöyle der gibidir:
Bu kahrolası savaş bitecek mi? Ne zaman bitecek? Kocam savaştan sağ-salim dönebilecek mi? Dönmezse ne olacak? Çocuklara nasıl bakacağım? Evin masrafları ne olacak? Kış yolda, odunlar azalıyor? Nasıl başaracağım? Niye bunları şimdi düşünüyorum? Mutlu muyum?
Bu anlar değindiğimiz gibi edebiyattaki bilinç akımının doruğa çıktığı zamanlardır. Tarkovsky de Ayna ile bunu amaçlar. Onu durağan bir sanat eseri haline getirmektense, canlı bir varlığa dönüştürmektir arzusu. Tıpkı dünü, bugünü, yarını olan bizler gibi.