Yazan: Yasin Konya
Geçen hafta Pakistan’da FETÖ usulü yargı darbesi konulu yazımın sonlarına doğru
değinmiştim hatırlarsanız. Cemaat yapılanması ve Allah’ın kullarından cemaat konusunda ki isteğine. Malumu olduğunuz üzere, Türkiye’de ve İslam coğrafyasında cemaatçi yapılar hayli ön planda. Türkiye’de ise bu cemaatçi yapıların birçok benzerlerini gördük.
Şuan FETÖ olarak bilinen Fethullah Gülen Cemaat’i, devlet içerisinde ki
siyasi, hukuki ve askeri yapılanması ile gündemimize girdi. Aslında siyasi, hukuki ve askeri
yapılanmalarından başka yapılanmaları da mevcuttu. Eğitim, sağlık ve sivil yapılanmalar gibi ancak önem arz eden ve devletin asıl sıkıntı yaşadığı örgütün daha etkili ve tesirli olduğu kurumların başında ilk zikrettiğimiz yerler gelmekteydi.
Cemaatçi zihniyetin temel sıkıntısıdır ki -kendileri bunu sorun olarak kabul etmeseler de- temel problem, teslimiyetin gassal önündeki meyyit gibi olmasından kaynaklanmaktadır. Gassal önünde meyyit olmuş bir zihniyet bağlı bulunduğu kurum, kuruluş veya şahıslar tarafından istedikleri şekilde sevk ve idare edilmektedir. Bunun sonuçları ise topluma mal edilmektedir. Türkiye’de ve İslam coğrafyasında bahsi geçen teslimiyeti kendisine ve cemaatine misyon ve vizyon edinmiş şahıslar, kendi yürüttükleri din algısı ile etrafında topladıkları kişilerde tam anlamıyla bilinçleri tarumar ederek şevk ve şüphe duyulmayan bir teslimiyet gütmektedirler. Geçen sene yaşadığımız 15 Temmuz darbe girişimi, aslında
devlet kadrolarında olan şahısların hangi kanallardan hangi mantalite ile emir alıp uyguladıkları, esasen işte bu düşüncenin ürünüdür. Gassal önünde meyyit gibi bir teslimiyet kişinin aklına iradesine yani insan oluşuna halel getirir.
Tarihte birçok örneği olan ve cemaatçi zihniyetin zihinlerine kazınmış bir model olan Alamut Kalesi’ne yerleşmiş ve Haşhaşi örgütü olarak bilinen kurucusu Hasan Sabbah’tır. Sabbah’ın da fikriyatı, müridlerini cennet vaadi ile elde tutmaktır. Maalesef günümüz cemaatlerinin de derdi ve meramı cennet vaadi ile popülaritesini artırarak elde tutmaktır.
Bu bağlamda cemaat düşmanı olarak yaftalanmak istemem. Bilakis her topluluk ve her düşünce zenginliktir. Lakin idraki aşan her yapı kontrol mekanizmasına mutlaka dahil edilmelidir. Ayrıca cemaat kelimesinin anlamını baz aldığımız da insani topluluk ve hatta insani olduğu için fikir üreten değer üreten topluluk demektir. Kelime manası böyle olan bir oluşuma düşman olmam abesle iştigaldir.
Not: Cemaatler hakkında daha fazla bilimsel yorumlar edinmek için Ünlü sosyolog Ferdinand Tönnies’in Almanca’da Cemaat ve Cemiyet anlamına gelen temel toplum birimleri için kullandığı Gemeinschaft ve Gesellschaft terimlerine de ayrıca bakabilirsiniz.
Peki, fikir ve değer üretemeyen topluluk nedir? Olsa olsa Cemadat’tır. Cemadat, cansız varlıklar demektir. Yani etki gösteremeyen bir varlık. Düşmanlığımı ya da kızgınlığımı, kötülükte yarışan topluluklara ve pasif kalıp iyi olduğunu iddia eden topluluklara yönlendirebilirsiniz. Algılama güçlüğü yaşanılan konu, Allah’ın ‘’Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah’ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O’nun lütfu ile kardeş oldunuz; ve ateşli bir uçurumun kenarında [iken] sizi ondan [nasıl] korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız.’’ ayetine istinaden Allah inananlardan cemaat olmalarını ve bununla birlikte fikir ve değer üretilmesini istiyor. Cemadat ya da cemaatçi olmayı değil.
Söylediklerimin esasen daha net anlaşılması adına gündemimizden hiç düşmeyen FETÖ’yü kısacık da olsa ele alarak anlatmak istedim. Buradaki mantaliteyi anlamak o’cu, bu’cu zihniyeti daha iyi anlamamıza sebep olacaktır. Unutulmamalıdır ki, her aşırılık bir uçurumdur.
Cemil Meriç’in şu sözü uçurum kenarındakilere ithafen sanki;
‘’İzm’ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri…’’
Bu düşünceler içerisinde insani özelliklerimiz olan akıl, irade ve vicdan üçgeninde hayatımızı maksimum seviyede yaşamamız dileğiyle.