Post-Truth olarak adlandırılan döneme ilişkin değerlendirmelerimizin ilki olan yazımızda; siyasi popülistlerin tarihsel süreç içerisinde demokratik sistemlerin güvencesi olan yargısal denetime yüklenen aşırı anlam sonucunda, siyaset arenasında önemli bir alan kazandıklarına değinmiştik. Bkz: Post Truth Dönemi-1 Siyasi Popülistler
Bu yazımızda da post-truth dönemin önemli aktörü olan siyasi popülistlerin en etkili silahı konumuna gelen siyasi propaganda alanındaki kontrolsüzlüğe değinmeye çalışacağız. Siyasi popülistler seçimle ve demokratik yöntemlerle iş başına gelmeleri nedeniyle, demokratik meşrutiyetlerine inanılmaz bir önem verdiklerini ilk yazımızda ifade etmiştik.
Siyasi popülistler için seçmenleri ile geliştirdikleri iletişim ve bunun oya tahvil edilmesi inanılmaz derecede önemlidir. Demokrasi fikrinin ve sistemin barındırdığı zaafları kendi çıkarları için inanılmaz iyi kullanmaları ve buna karşın liberal demokratların naif bir şekilde bu kitle iletişim uzmanlarına karşı sistemin güvenliği sadece Anayasal Yargı Denetimi ile sağlamaya çalışmaları, siyaset arenasında etkin bir mücadeleye girişmemeleri en temel sorundur.
Ancak bu temel sorunun yanında, siyasetin tarihsel iki yüzlülüğü de içine sürüklendiğimiz sürecin en temel yapısal arka planını da oluşturmaktadır.
SİYASİ POPÜLİSTLERİN EN BÜYÜK AVANTAJI: KİTLE İLETİŞİMİN ARAÇLARI
Siyasi popülistlerin tüm dünyada etkinliklerini artırmalarında en büyük avantajlarının başında bizce kitle iletişimin çeşitlenmesi ve yaygınlaşması oluşturmuştur. Sosyal medya kullanımı kitleler üzerinde algı yönetiminde yeni bir çığır açmıştır. Esasında 1930’lu yılların sonunda yaşanan süreçten çok da farklı bir süreçten bahsetmediğimize dikkat çekmek isterim. O dönemde de radyo ve televizyonun kitleler üzerinde yarattığı etkinin benzerinin, günümüzde sosyal medya aracılığı ile yeniden kurgulandığını görüyoruz.
POST-TRUTH DÖNEMİ: GERÇEKLİKTEN ZİYADE ALGILAR…
Post-Truth olarak tanımlanan bu dönemde gerçeklikten ziyade algılar ön plana çıkmıştır. Gerçekten de günümüzdeki kampanya süreçleri incelendiğinde, Nazi Almanya’sında halkı aydınlatma ve propaganda bakanı Joseph Goebbels’ın uyguladığı yöntemlerin günümüz teknolojisine ve zamanın ruhuna uydurulmasından başka bir şey yaşanmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz.
Hitler’in büyük bir hayran kitlesine ulaşmasında ve Almanya ile tüm dünyayı eşi benzeri görülmemiş bir yıkıma sürüklerken, Alman toplumunu tahkim ve dizayn eden propaganda aracı ve yöntemleri modern reklam endüstrisinin temellerini oluşturmuştur.
Kapitalist sistem içinde üretilen mal ve hizmetlerin pazarlanmasında Goebbels’in tekniklerine rahmet okutacak yöntemler, reklam ve pazarlama uzmanları tarafından kullanılmaya başlanmıştır.
Zaman içerisinde reklam endüstrisinin bu yönde kontrolsüz şekilde tüketicileri yönlendirmesine yasama organları kayıtsız kalmamıştır. İlk olarak ABD başkanı John F. Kennedy’nin 15 Mart 1962 tarihinde Temsilciler Meclisinde yaptığı konuşmasında “Tüketici Hakları” kavramını kullanması ile başlayan süreç ile tüm dünyada tüketici kavramı gelişmiş ve tüketicilerin aldatıcı ve agresif reklam ve pazarlama yöntemlerine karşı korunması önünde önemli gelişmeler ve yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Tüketici hukuku, ortalama seviyede bir insanı baz alarak düzenlemeler getirmektedir. 15 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe giren Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği de bu tanımdan hareket etmiştir. Yönetmelik reklamların, ortalama tüketicinin algılama düzeyi ile reklamın tüketici üzerindeki olası etkisi göz önünde bulundurularak hazırlanmasını ifade etmiştir. Tüketici hukukunda tanımlanan ortalama tüketici esasında ortalama seçmen tanımlaması içinde geçerlidir.
Tüketici olarak reklam verenlerin aldatıcı reklamlarına karşın koruma altında olan bireylerin, siyasetçilerin aldatıcı siyasi propagandalarına karşın hukuki bir korumaya sahip olmamasının ise mantıklı bir izahı yoktur.
Tüketiciler aldatıcı içerikli reklamların yanı sıra saldırgan ticari uygulamalara karşıda koruma altındadır. Bir ticari uygulamanın; taciz, fiziksel şiddet dâhil cebir veya haksız tesir yoluyla ortalama tüketicinin bir mal ya da hizmete ilişkin seçim veya davranış özgürlüğünü önemli ölçüde bozması veya bozma olasılığı taşıması ve tüketicinin bu sebeple normal şartlar altında taraf olmayacağı bir hukuki işleme taraf olması veya taraf olma olasılığının artması halinde saldırgan olduğu kabul edilmektedir.
Siyasetin etik olarak kontrol edilmesini sağlayan bir düzenleme maalesef mevcut değildir. Ütopik bir şekilde siyasetçilerin etik davranmasını beklemek günümüzde pek de akıl karı değildir.
Siyaset arenasında algının eğilip büküldüğü günümüzde, siyasette kullanılan propaganda yöntemlerini hukuki bir çerçeveye oturtmayan demokratik rejimler zaman içerisinde kendi imkan ve olanaklarını kötüye kullanan siyasi popülistler elinde yok olmak gibi bir tehditle karşı karşıya kalacaklardır. Siyasi propaganda yalanın, yanıltmanın, hakaretin geçer akçe olduğu günümüzde, artan siyasi seviyesizlikten şikâyet etmek yerine en azından siyasi propagandayı, standart reklamlardaki seviyede kontrol edilebilir kılmanın bir yolunu bulmak elzemdir.