Pazartesi, Nisan 29, 2024

Masal Olmaya Çok Yakın ve Bir O Kadar Da Uzak

Malumunuz, sporda masalsı bir çok olay vardır. İlgililer kısa bir anımsama süresinden sonra “Peri Masalı” diye tabir edilen birçok spor anı dolduğunu fark edecektir. Leicester City gibi takımların zafere yürüyüşleri sporseverlerin çocuklarına anlatacakları destansı masallar olacak mesela. Ancak şu bir gerçek ki sporda yer alan olayları masal şeklinde tanımlamak son derece yanlış olur. Çünkü masalsı spor anlarında her zaman iyiler kazanmaz, sonunda her zaman iyiler mutlu olmaz. Çünkü gerçek masal kahramanları bütün zorlukların üstesinden gelir, ancak asla bir insanı öldürmez.

Kafanız mı karıştı ?

O zaman biraz vaktiniz varsa buyurun, sizlere bir masal anlatayım…

22 Kasım 1986 tarihinde Sheila ve Henke çiftinin ikinci çocukları Oscar, fibula eksikliğiyle dünyaya gelmişti. Henüz 11 aylıkken iki bacağı da diz altından kesilmek zorunda kalmıştı Oscar’ın. Doktorlar rehabilitasyonun gereği olarak erken yaşlarda spora teşvik edilmesini istemişti. Oscar’ın ilk denediği spor rugby idi. Ancak işler iyi gitmedi ve ağır bir sakatlık yaşadı. Sonrasında ise kahraman olacağı atletizme geçiş yaptı. Oscar’ın koşması için öncelikle protezlere ihtiyacı vardı. İlk protezleri, protez üreticisi Francois Van der Watt tarafından yapıldı. O günden sonra Oscar Pistorius yeni bir hayata koşmaya başladı.

Yaşadığı tüm bu zorlukların yanında bir de erken yaşta (henüz 15 yaşındayken) annesini kaybetmişti Oscar. Dolayısıyla mücadele onun hayatındaki tek gerçekti. Öyle ki paralimpik oyunlarındaki rekorlarının yanı sıra en büyük hayali olimpiyat oyunlarında yarışmaktı. 200 ve 400 metre branşlarında mücadele eden Pistorius 2008 Pekin Olimpiyatlarına katılabilmek için sezon boyunca çok çalışmış, ancak olimpiyatta A barajını çok küçük saniyelerle kaçırmıştı. Kaçırmıştı kaçırmasına ancak gerekli dereceyi yapsa bile olimpiyatlara katılıp katılamayacağı yine de belirsizdi. Çünkü Oscar’ın kullandığı “Cheetah” isimli protezlerin kendisine normal sporculardan daha fazla avantaj sağladığı savunuluyordu. Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği’nin (IAAF) 2007’de Köln’ de yaptığı söylenen araştırmalarda bunu kanıtlıyordu, ancak pes etmek için çok erkendi. CAS’a başvuran Oscar başvurusunda haklı bulundu. Mahkeme kararı çarpıcı bir gerçeği açığa çıkarmıştı. Oscar Pistorius bırakın karbon fiber protezleriyle kendisine avantaj yaratmayı, herhangi bir 200 metre koşusunda normal bir sporcunun harcadığının 4 katı enerji harcıyordu. Ancak bunun için sızlanmak ona göre değildi, çünkü o hayallerinin peşinden gitmeye çalışacak kadar cesurdu. Bu sebeple 2012 Londra Olimpiyat Oyunları için çalışmaya devam etti. Şans hala onun yanında değildi. Bu kez olimpiyat A barajını sadece 0.22 saniye ile kaçırıyordu. İşler yine çıkmaza girdi derken devreye bu sefer Güney Afrika Atletizm Federasyonu girdi ve Blade Runner’a 2012 Londra Olimpiyatları’nda  400 metre ve 4×400 metre bayrak yarışında ülkesini temsil etme şansı verdi.

Masal Olmaya Çok Yakın ve Bir O Kadar Da Uzak

İşte size kusursuz bir peri masalı… Hayatta yaşanabilecek tüm zorlukları yaşamıştı Oscar Pistorius. Önce bacaklarını ardından da annesini kaybetmişti. Hayatta en çok istediği şeyi deyim yerindeyse kıl payı kaçırmıştı, hem de iki kere. Ancak hiçbir masalda kahramanların pes ettiğini veya vazgeçtiğini göremezsiniz. O da öyle yaptı. Tüm bu zorlukları yaşamasına rağmen tekrar tekrar denedi ve hem dünyanın en hızlı koşan insanlarından biri hem de olimpiyat oyunlarında mücadele eden ilk paralimpik atlet oldu.

Masal Olmaya Çok Yakın ve Bir O Kadar Da Uzak

Keşke derim hep, keşke Oscar’ın yaşadığı ve yaşattıkları şu ana kadar anlattıklarımla kalsaydı. O zaman onun hayatı, zorluklarla karşı karşıya kalan herkes için karanlık ve fırtınalı sularda yolu aydınlatan bir deniz feneri gibi olabilirdi. Öyle olsaydı onun hayatı başlı başına bir masal olabilirdi. Ancak spordaki anıların ve portrelerin masal olmadığını söylemiştik yazının başında…

2013 yılının 14 Şubatı, yani sevgililer günü Pistorius’un hayatının masal olmaktan çıktığı gün. Olay yerine gelen polisler Pistorius’un banyosunda kız arkadaşı Reeva Steenkamp’ın cesediyle karşılaştı. Her şey alt üst olmuştu.

Masal Olmaya Çok Yakın ve Bir O Kadar Da Uzak

Ve mahkeme süreci başladı. Kesin olarak bilinen tek şey Steenkamp’ın gece 04.00 sularında Pistorius’un evine geldiğiydi. Dünyada bireysel silahlanmanın, hırsızlığın ve bu iki verinin bileşimi sonucu hırsızlık cinayetlerinin en fazla olduğu yer açık ara Güney Afrika. Pistorius’da bu düşünceden yola çıkarak savunmuştu kendini. Gece uyuduğu esnada evin içinden sesler geldiğini, protezleri olmadan hareket etmekte bile zorlandığı için korktuğunu ve odasında bulunan üç silahtan 9 mm olan tabancasıyla kilitli olan banyoya ateş ettiğini söylüyordu. Dört kurşundan üçü Reeva’nın cansız bedeninden çıkarılmıştı. Savcılık ise Pistorius’un bilerek ve kasıtlı olarak kız arkadaşını vurduğunu savunurken ‘dikkatsizlik sonucu adam öldürmekten’ yargılanan Pistorius, 5 yıl hapis cezası alıyordu. Dünya basınında büyük yer edinen yargılama süreci birçok eleştiriye de konu olmuştu. Kimi Pistorius’un teşkil ettiği sosyal statü sebebiyle gerektiği gibi yargılanmadığını savunurken kimi de günümüzde halen siyah – beyaz çatışmalarının yaşandığı Güney Afrika’da Pistorius’un da bir beyaz olduğu için kollandığını savunmaktaydı. Pistorius’u suçlu bulanlar onun yaklaşık bir sene hapis yattıktan sonra cezasının kalan kısmını amcasının lüks evinde şartlı tahliye ile geçireceğinin öğrenilmesiyle hepten seslerini yükseltmeye başlamışlardı. Herkes onun karşısında değildi tabi. Özellikle mahkeme süreci boyunca verdiği izlenimden yola çıkarak, kız arkadaşını bilerek öldürmediğini düşünenler de vardı. Temyize giden dava sonucu yargıtay cezanın ‘dikkatsizlik sonucu adam öldürmek’ değil ‘kasıtlı adam öldürmek’ olarak verilmesine hükmetti.

O günden sonra yeniden parmaklıklar ardına dönmüştü Oscar Pistorius… O gece neler olduğunu asla bilemeyeceğiz. Çünkü yaşanan bu elim olayda birinci dereceden kesin bir kanıt veya görgü tanığı çıkmamış, herhangi bir itiraf da gelmemişti. Yani Oscar, masum da olabilirdi katil de.  Tam her şey bitti derken 07.08.2016’da yeni bir haber gündeme bomba gibi düşüyordu. “PİSTORİUS YOĞUN BAKIMDA!” Gelen ilk haberler eski paralimpik atletin bileklerini keserek intihar ettiğiydi. Cezaevi yönetimi ise onun ranzadan düşmesi sonucu bileklerinde kesiklerin oluştuğunu açıklamıştı. Hayati tehlikeyi atlatan Pistorius ise intihar iddialarını reddetmiş ve cezasını çektiği hücresine bir kez daha geri dönmüştü.

O, şu anda hala hapishanede. Yaşanan cinayet olayından önce bıraktığı miras tartışılmaz derecede büyük ve önemli. Ancak hiç kuşku yok ki masum bir insanın hayatını kaybetmesi de dünyadaki en kötü şeylerden biri. Oscar Pistorius kız arkadaşını gerçekten bilerek ve isteyerek mi öldürdü bilemeyeceğiz. Bu belirsizliğin içinde kesin olan şu ki onun hayatı masal olmaya çok yakınken artık bir o kadar uzak.

Çünkü masallar her zaman mutlu sonla biter.

SON

Related Articles

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -

Son Yazılarımız