İngiltere’nin tarihi, ortaçağ ve devam eden süreçte çeşitli şekilde veraset savaşlarına ve iç savaşlara tanıklık etmiştir. 15. yüzyılın son çeyreği ve 16. yüzyılın başında Tudor hanedanı İngiliz kraliyetinde tam anlamıyla hakimiyet sağlamıştır.
KATOLİK KİLİSESİNE BAŞ KALDIRIŞ
Tudor hanedanına mensup Henry Tudor(VIII. Henry) ise, Alman papaz Martin Luther’in Katolik kilisesine karşı başlattığı hareketten istifade ederek İngiltere’de Anglikanizmin mezhep olarak kabul edilmesini sağlamıştır.
Henry Tudor(VIII. Henry) tarafından başlatılan bu ayrılık süreci 16. yüzyıl boyunca İngiltere’nin mezhep kaynaklı çeşitli dönemlerde iç karışıklıklar yaşamasına sebep olmuştur. Tudor’un meşru varisi sayılmayan kızı Kraliçe Elizabeth’in tahta (1558-1603) çıkması ve ölümünde varis bırakmaması sebebiyle kuzeni Mary Stuart’ın oğlu James İngiliz tahtına çıkmıştır ki bu aynı zamanda Tudor hanedanlığının sonu anlamına da gelmektedir.
GUNPOWDER HADİSESİ
Kral James Protestan olmasına karşın annesi Mary Stuart Katolik mezhebine mensuptu. Kral I. James’in tahta çıkmasından 2 yıl sonra Gunpowder hadisesi patlak vermiştir. Bu hadisede James’in Protestanlık üzerine uyguladığı politikayı beğenmeyen bazı Katolikler İngiliz parlamentosunu patlatma girişiminde bulunmuşlar ancak başarısız olmuşlardır.
Not: Gunpowder: 5 Kasım 1605 günü ingiltere’deki Katoliklerin kral I. James’i öldürmek için parlamentoyu havaya uçurma girişiminin adıdır. 4 Kasım günü plan ortaya çıkarılmış ve ele başı Guy Fawkes idam edilmiştir.
Guy Fawkes, V For Vendetta karakterine de ilham olmuştur.
30 YIL SAVAŞLARI ve WESTFALYA
1618 yılına geldiğinde ise tarihçiler tarafından ‘İlk modern savaş’ olarak adlandırılan, Avrupa’nın güç dengesini tamamen değiştiren ve yeni bir dünya düzeninin oluşmasını sağlayacak olan 30 yıl savaşları başlamıştır.
Westfalya barışı ile neticelenen savaş sonrasında Katolik İspanya ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ciddi boyutlarda güç kaybına uğramışlar. Karşı tarafta ise Fransa ve Hollanda gibi devletler güçlü devletler olarak kalmışlardır. İngiltere ise bu savaşlarda kara Avrupa’sındaki devletler kadar hasar görmese de Fransa ve Hollanda’ya nazaran güç kazanmamıştır.
30 yıl savaşlarının sona ermesi bile İngiliz devletinde meydana gelen iç karışıkların sona ermesine sebep olmamıştır ki çok geçmeden Cromwell’in iktidarı buna örnek olarak gösterilebilir. Joseph S. Nye, Thomas Hobbes’u incelerken, Hobbes’un İngiltere’nin 16. ve 17. yüzyıldaki çalkantılı iç siyasetinden etkilendiğini ifade etmektedir.
AVRUPA’NIN GENEL DURUMU
15. yüzyıl başlarında denizci Henrique (Prens Henrique) tarafından başlatılan deniz yolu ile keşifler serüveni 1492 yılında Kristof Kolomb’un yeni dünyayı keşfi ile en uç noktasına ulaşmıştır. Öyle ki, Kolomb’un keşfinden önce ve sonra Portekiz’in yapmış olduğu keşifler neticesinde bulunan topraklar ve İspanya’nın yapmış olduğu keşifler iki deniz gücü arasında bu toprakların kimlere ait olduğu konusunda şiddetli uyuşmazlıklara sebep olmuş ve bu durumu önlemek isteyen dönemin papası Torsedillas Antlaşması ile keşfedilen yerleri bu iki Hristiyan devlet arasında paylaştırmıştır.
Papa’nın bulmuş olduğu çözüm, diğer Avrupa devletlerinin keşiflere katılmasıyla kısa süreli ve etkili olmayan bir siyasi manevra olarak tarih sahnesinde yer almıştır.
17. yüzyıl başlarında Hugo Grotius’un başlattığı modern uluslararası hukuk akımı ve 30 yıl savaşlarını sona erdiren Westfalya barışıyla birlikte Avrupa’da modern merkezi devletler sistemine geçilmiş ve devletler arası ilişkilerde uluslararası dengeler gözetilerek incelenmeye başlamıştır. Özellikle Kral 13. Louis dönemindeki (30 yıl savaşlarına denk gelmektedir.)
COĞRAFİ KEŞİFLER SAVAŞLARA SEBEP OLMUŞTUR
Kardinal Richelieu’nun siyaset anlayışı sayesinde (Henry Kissenger Raison D’etat olarak nitelendirilen bu siyaset anlayışından övgü ile bahsetmektedir.) Fransa 30 yıl savaşlarından sonra Avrupa’nın en zengin ve en güçlü devleti olarak çıkmıştır. Avrupalı devletlerin coğrafi keşifler vasıtası ile elde ettiği topraklar ve ticaret yolları irili ufaklı çatışmalara ve savaşlara sebep olmuştur. (17.Yüzyıl Hollanda-İngiltere Savaşları) Yaşanan savaşların yanında ise kaçakçılık ve korsan faaliyetlerinin engellenmesine yönelik işbirlikleri yapılmaya başlanmıştır. İngiltere ise bireysel olarak korsan faaliyetlere karşı uygulamalar geliştirse de kollektif olarak bu faaliyetlere karşı yapılan işbirliklerinde dengelerin dışında kalmayı tercih etmiş gibi görünmektedir.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, Avrupalı devletler 17. yüzyıl ortalarında denizaşırı sömürgeciliğin gelişmesi ve buna bağlı olarak ticaret filolarının gelişmesiyle açık denizlerde korsan faaliyetlerinin önüne geçmek için çeşitli yollarla birlikte hareket etme yolunu tercih etmişler ancak İngiltere 17. yüzyılda bu dengelerin dışında kalmayı tercih etmiştir. Peki neden?
İNGİLTERE ve FRANCIS DRAKE
Yukarıdaki soruyu cevaplamadan önce birkaç örnek vermek yerinde olacaktır. 16. yüzyıl sonunda ünlü İngiliz korsan Sir Francis Drake‘in gemisi Pelican, Portekizli denizci Nuno da Silva tarafından ‘’…Savaş için gayet iyi durumda ve Fransız tarzında…’’ şeklinde tanımlanmıştır.
Sir Francis Drake, korsan ve korsan faaliyetleri yürüten bir denizci olmasına karşın Kraliçe Elizabeth ve İngiliz soyluları tarafından desteklenmiştir. Drake’in Karayipler ve yeni dünyadaki seferleri sonucunda Portekiz ve İspanyolların yeni dünyadan elde ettikleri ganimetlerin korsan faaliyetler neticesinde yağmalanması sebebiyle İngiltere’de keşfedilen yerlerdeki ganimetlere ortak olmayı kısmen olsa da başarabilmişlerdir.
Peter Aughton ‘’Dünya’nın Çehresini Değiştiren Seyahatler’’ adlı kitabında Drake’in faaliyetlerinin İngiltere-İspanya arasındaki çatışmaların başlıca etkenlerinden olduğu ifade etmektedir. İngiltere’nin Anglikan (Protestan) ve İspanya’nın ise Katolik olması önemli etkenlerden biri olarak görülebilir.
KRALİÇE ELİZABETH OSMANLI’DAN YARDIM İSTİYOR
Bilindiği gibi Kraliçe Elizabeth, İspanya’ya karşı dönemin Osmanlı Sultanı III. Murad’dan yardım istemiştir. Drake’ten yaklaşık 100 yıl sonra ise Dampier adında ünlü bir korsan daha tarih sahnesine çıkmıştır. Dampier, İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda belirli bir süre hizmet ettikten sonra korsan faaliyetlerine başlamış ve İngiltere adına açık denizlerde faaliyetlerde bulunmaya devam etmiştir.
İngiltere’nin bu dönemlerde korsan faaliyetlerini (Resmi korsanlar) desteklemesinin en önemli sonuçlarından birisi olarak Kara Avrupası devletlerinin oluşturduğu dengelerin dışında kalması gösterilebilir. Bu sonucun pek de olumsuz sonuçlar verdiği söylenemez. Zira 15. yüzyıl – 17. yüzyıl arasındaki veraset/iktidar çatışmaları ve paralelinde gelişen mezhep çatışmaları, İngiltere’nin 16. yüzyılda İspanya ve Portekiz’e (1580 yılında İspanya tarafından işgal edilmiş, 1642 yılında bağımsızlıklarını kazanmışlardır.), 17. yüzyılda ise Fransa ve Hollanda’ya karşı doğrudan devlet düzeyinde mücadelede zayıf kalmasına sebebiyet verebilirdi. (İspanyollar ile yapılan olan çatışmaların İngiliz Maliyesini çökme noktasına getirmesi buna örnek olarak gösterilebilir veya 17.Yüzyılda Hollanda ile yapılan savaşlarda Hollanda daha kazançlı çıkmış olması.)
Korsan faaliyetleri ve devamında devlet düzeyindeki (Özellikle Doğu Hindistan şirketi sayesinde) çalışmalar neticesinde ise yeni keşfedilen yerlerdeki ganimetlere ortak olunmuştur. Böylece kademeli olarak gelişecek olan İngiliz ekonomisi ve donanması 18. yüzyılın ikinci yarısı ve özellikle de Napoleon savaşlarından sonra küresel süper güç olarak tarih sahnesinde yer almıştır. (Napoleon’un sürgüne gönderilmek üzere bindirildiği İngiliz Kruvazörü’ne imrenmesi ve yaklaşık 200 yıl önce Drake’in gemisi Pelican’ın Fransız tarzı ile kıyaslanması düşünülecek olursa İngiltere’nin bu süreçte ne kadar gelişme gösterdiği görülebilir.)