Tüm dünyayı etkisi altına alan ve DSÖ tarafından küresel pandemi olarak kabul edilen Covid-19 salgının tıp otoriteleri tarafından kabul edilmiş etkin bir tedavisi halen mevcut değildir.
Farklı ajanların hastalara uygulanmasına ilişkin çeşitli yöntemler denense de genel geçer kabul edilir ve onaylanmış bir tedavi protokolünün olmaması nedeniyle, şu aşamada salgın ile en etkin mücadelenin virüse maruz kalmamaya dönük maske, fiziki mesafe ve hijyen olduğu kabul edilmekte ve kitlelere tıp otoriteleri tarafından telkin edinmektedir.
PFİZER-BİONTECH, ASTRAZENECA VE SİNOVAC AŞI ÇALIŞMALARI
Son birkaç aydır virüs ile etkin mücadele konusunda yürütülen aşı çalışmalarında önemli mesafeler kat edilmiş gözükmektedir. Bu çalışmalar açısından Pfizer–Biontech firması tarafından yürütülen çalışma, Sinovac firmasının ürettiği aşı ve Astrazeneca firması tarafından geliştirilen aşıların kontrol denek gruplarında başarılı sonuçlar elde ettikleri ve birçok ülkenin ilaç kurullarından yetkinlik alarak halka uygulanma safhasına geldiği ifade edilmektedir.
TÜRKİYE İLK KORONAVİRÜS AŞILARINI YAPMAYA BAŞLADI
Türkiye’de Sağlık Bakanlığı ilk etapta Sinovac firmasından iki doz uygulanmak üzere toplam 25 milyon vatandaşın aşılanmasına olanak sağlayacak aşı siparişini gerçekleştirmiş, 11 Aralıkta ülkemizde olacak aşıların son olarak İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü kontrolleri sonrasında öncelikli olarak sağlık çalışanları akabinde 65 yaş üstü yurttaşlar ve devamında kronik rahatsızlıkları olanlar ile kritik öneme ve önceliğe sahip sektörlerde çalışanlar olmak üzere yurttaşların aşılanacağı duyurulmuştur.
AŞIYA KARŞI TEREDDÜT VE İTİRAZLAR MEVCUT
Aşılama faaliyetinin yaklaşması ile aşı üretim süreçlerinin hızlı şekilde yapılması başta olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinde Covid-19 aşılarına ilişkin tereddütlerin ve itirazların olduğu gözlemlenmektedir. Bu itiraz ve tereddütlere, son yıllarda artan aşı karşıtlığı ve Covid-19 salgınının başlangıcından bu yana yürütülen dezenformasyon ve komplo teorileri de işin işine girince gönüllü aşılanmanın düşük düzeyde kalma olasılığı ve ihtimali öne çıkmaktadır.
Bu noktada Türkiye’de Covid-19 aşıları için zorunlu aşılanma yapılması hukuken mümkün olur mu? Bu yazımızda bu konuya değinmeye çalışacağız.
Öncelikle, aşı faaliyetinin bir tıbbi müdahale olduğunu ve her tıbbi müdahale de olduğu gibi aşılanma ile kişinin kişilik hakkının içinde yer alan vücut bütünlüğünün korunması hakkı ile yakın ilişki içinde olduğunu belirtmek gerekmektedir. Anayasanın 17. Maddesi kişinin vücut bütünlüğü koruma altına alınmıştır.
Anayasa’nın 17’nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, “tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” ifadesi ile Anayasamız vücut bütünlüğünün korunmasına ilişkin temel çerçeveyi belirlemiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları uyarınca AİHS’nin 8. Maddesinde yer alan özel hayatın gizliliği maddesinin kişinin vücut bütünlüğünü koruduğu ve kişinin rızası dışında vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahalelerin sözleşme ve insan hakları mahkemesi içtihatlarıyla belirlenen istisnalar haricinde, sözleşmenin ihlali olduğu kabul edilmiştir.
BİREYLERİN GÜVEN DUYGUSU NE KADAR ÖNEMLİ?
Son yıllarda tüm dünya dini ve felsefi inançlar ile aşı karşıtlığı yaygınlaşmaktadır. Bu karşıtlığı temellendiren en önemli etkenlerden bir tanesi de ilaç endüstrisinin şeffaf bir yapıdan uzaklaşması ve aşırı ticarileşmesi ve çok yüksek rakamların ve karların söz konusu olan bir sektöre ilişkin bireylerin güven duygusunu yitirmesi yatmaktadır.
Dünyanın muhtelif ülkelerinde özellikle tolum sağlığı düşünülerek belli yaş gruplarında zorunlu aşılama söz konusudur. Türkiye’de Umumi Hıfzıssıhha Kanunun 88’inci maddesi uyarınca Türkiye’de çiçek aşısı tüm yurttaşlara zorunlu tutulmuştur. Bu açıdan bakılınca Türk mevzuatında çiçek aşısı dışında zorunlu kılınmış bir aşılanma söz konusu değildir. Ne var ki 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunun 64. Maddesinin 57. Maddesine göndermesi sonucunda salgın durumunda zorunlu aşılama yapılması söz konusudur. Anılan kanun maddesi şu şekildedir:
Madde 64 – 57 nci maddede zikredilenlerden başka her hangi bir hastalık istilai şekil aldığı veya böyle bir tehlike baş gösterdiği takdirde o hastalığın veya her hangi bir hastalık şeklinin memleketin her tarafında veya bir kısmında ihbarı mecburi olduğunu neşrü ilâna ve o hastalığa karşı bu kanunda mezkür tedabirin kaffesini veya bir kısmını tatbika Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti salahiyettardır.“ Maddenin son cümlesinde Sağlık Bakanlığına tatbik edilmek üzere verilen yetkiler ise kanunun 72. Maddesinde ifade edilmiştir. 57. Maddede sayılan salgın halinde maddenin 2 fıkrasında aşılama ve serum tatbik yetkisi sağlık bakanlığına verilmiştir.
Anayasanın 17. Maddesinin tıbbi zorunluluk ve kanuni haller için getirdiği istisna hali 1593 sayılı kanunun 64. Maddesi göndermesi ile 72’inci maddesi uyarınca salgın sürecinde Covid-19 aşısının yaptırılmasına Sağlık Bakanlığı zorunluluk getirebilir. AİHM’nin muhtelif kararları incelendiğinde de mahkemenin toplum sağlığını önceleyerek zorunlu aşı uygulamasına cevaz verdiği ve 8. Maddenin ihlali olarak görmediğini belirtelim.
KORONAVİRÜS AŞISINI ZORUNLU KILMAK YASAL MIDIR?
Salgın koşulları ortadan kalktıktan sonra ise bu aşıların düzenli şekilde zorunlu olarak yaptırılması ise mevcut mevzuatımız ile mümkün değildir. Bunun sağlanması açısından TBMM’de kanuni alt yapının oluşturulması zorunludur.
Covid-19 aşıları açısından can alıcı soru güvenirliği konusunda şeffaf ve tatmin edici bir zemin oluşmadan, bu aşıların 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunun verdiği yetki ile sağlık bakanlığı tarafından zorunlu tutulup tutulmayacağıdır.
Mevzuat anlamında salgın sürecinde ve salgının devam ettiği zaman dilimi içinde sağlık bakanlığının bu aşılamayı zorunlu kılması Türk Hukuku açısından mümkündür.
Saygılarımla…