Pazartesi, Aralık 23, 2024

Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid

Geçtiğimiz yüzyıl bizlere iki Dünya Savaşı, birçok katliam ve holokost gibi birçok sapkın düşünce ve daha nicesini gösterdi. Elbette dünya 20. yüzyıl öncesinde de toz pembe bir yer değildi. Ancak dünyanın değişim hızı son yıllarda hiç olmadığı kadar artmış bulunmakta. Bu sebeple kendi türümüzün bize çok yakın tarihlere kadar gerçekleştirdiği ve insanlık onurunun ayaklar altına alındığı bazı eylemlerden ve düşüncelerden bihaberiz. 1994 yılında resmi olarak sona eren “Apartheid” yönetimi sanki modern insanlığa çok uzak gibi durmakta, ancak bir o kadar da yakın. Bu sebeple ben de bugün sizlere bu konuyu anlatacağım.

Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1948 ve 1994 yılları arasında devam eden Apartheid yönetimi bir anda ortaya çıkan bir durum değildi. Modern tarihin gördüğü en ırkçı yönetimlerden birisi olan bu sistemin kökenleri çok daha öncesinde atılmıştı diyebiliriz. Ülkenin coğrafi konumu, sahip olduğu değerli madenler vb. gerekçeler sebebiyle neredeyse bütün Afrika’nın yaşamış olduğu kabusun bu topraklara da gelmesi uzun sürmedi. Nitekim Güney Afrika’nın yazılı tarihi de, Portekizli ünlü Bartolomeu Dias’ın burada bir “koloni” kurmasıyla başladı. 1652 yılında ise Hollandalılar Cape Town’da ilk yerleşim yerlerini kurdular. Genellikle çiftçilikle uğraşan ve bölgede kalan bu beyaz Avrupalılara “Boerler” denilmekteydi. İlerleyen zamanlarda Hollandalılar ile aralarında bölge hakimiyeti için büyük anlaşmazlıkların oluşacağı İngilizler, 1795 yılında “Kap bölgesini” işgal ettiler. Bu dönemde Güney Afrika, İngiliz kontrolüne girmiş olmasına rağmen toplumsal olarak Boerlerin etkisi altındaydı. Boerler ve İngilizler arasında süren çatışmalar, bölgede oluşan beyaz hakimiyetini iyice pekiştirecek bir etkiye büründü. 31 Mayıs 1910 tarihinde İngiliz Parlamentosu’ndan geçen “South African Act” yasası ile “beyaz kardeşliği” fikri öne sürüldü ve ikisi İngiliz, ikisi de Boer Devleti olan 4 devletin birleşmesiyle Güney Afrika Birliği kurulmuş oldu. Bu tarihten sonra ise hükümette bulunan beyazlar, kendi meşruiyetlerini pekiştirmek adına, siyahlar için çok acımasızca nitelendirilebilecek türlü yasaları yürürlüğe koydular. Önce nitelikli işler ellerinden alınan siyahlar, daha sonra da beyaz insanların yaşadığı yerlerden tecrit edilerek küçük banliyölere hapsedildiler. 1936 yılında çıkarılan “Representation of Natives Act” yasası ile siyahların tüm hakları ellerinden alındı. Bu yasa ABD’deki “Jim Crow” yasaları ile bağdaştırılabilir.

İkinci Dünya Savaşı ile dünya genelinde ırkçı söylemler de yükselişe geçti. Böyle bir ortamda 26 Mayıs 1948 günü yapılan seçimler sonucu D. F. Malan başkanlığındaki “Ulusal Parti” iktidara geldi ve bu ırkçı düzeni sistematize ederek Apartheid’ın resmi tarihini başlatmış oldu. Elbette sistemin resmileşmesi, Apartheid’ın kendini daha da fazla hissettirmesine neden olacaktı. Bu dönemde yalnızca siyahların yaşadığı küçük ve özerk bölgeler kurma politikasına “büyük Apartheid”, toplumsal alanda uygulanan projelere ise “küçük Apartheid” denilecekti. Apartheid’ın en acı yüzünü gösteren bu uygulamalar, toplumu dört etnik kökene bölmüştü. Bunlar; Siyahlar, Beyazlar, Asyalılar ve Melezler olarak adlandırılıyordu. Buradan anlaşılacağı üzere Apartheid, kabaca siyah-beyaz ayrımı yapmaktan ziyade bir de ırklar hiyerarşisi yaratmayı amaçlamaktaydı. Irksal ayrıştırılma sonucu ırklara göre ayrı ayrı tesis edilmiş bölgeler oluşturulmuş, çoğu siyah yıllardır oturduğu yerden zorla göç ettirilmişti.

Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid

Afrikalılar kendi ülkelerinde pasaporta benzeyen geçiş belgeleri taşımak zorunda bırakılıp ve kamusal alandaki her yerde Apartheid yasaları uygulanmaya başlamıştı. Ayrıca toplumda bölünmüş bu gruplarının birbirleri ile ilişki kurması da engellenmişti. Bu sebeple birçok çift ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Tüm bu ayrımcı muameleye, toplumda ezilenler nezdinde bir cevap verilmesi şüphesiz kaçınılmaz olacaktı.

Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: ApartheidBir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid

Apartheid rejimine karşı örgütlü mücadelenin kökenleri, 1912 yılında South African Native National Congress’in (SANNC) kurulmasına kadar götürülür. Bu organizasyonun amacı, ayrımcı politikalara karşı Afrikalılar arasında birlik oluşturarak ekonomik ve sosyo-kültürel statülerini geliştirmek olarak belirlenmişti. 1923 yılında African National Congress (ANC) olarak yeniden adlandırılan örgütün mücadele yöntemleri; temsilci göndermek, dilekçe yazmak ve gazete yayınlamak gibi yasal ve ılımlı yollar olmuştu. Ancak tüm bu çabalar beklenen sonucu verememişti. Bunun nedeni olarak ise örgütün kitle hareketi olmaktan çok uzak olması gösteriliyordu. Benimsenen yöntemler ve belirlenen amaçlar da bu ılımlılığın bir göstergesiydi aslında. 1930’lu yıllarda hızlı bir çöküş aşamasına giren ANC, üyeleri arasındaki militanları ihraç ederek tam bir eylemsizlik sürecine girmişti ve Güney Afrika’nın meşruiyetini sorgulayamamaktaydı. 1940’lara kadar beyaz hükümet tarafından illegal bir örgüt olarak anılmasına yol açabilecek her türlü eylemden uzak kalan ANC, 1940’lara gelindiğinde Alfred Xuma liderliğinde yeniden örgütlenme ve üye toplama kampanyasına girişti. Ancak örgütün genç üyelerinin daha radikal bir çizgide olmasından ötürü bu yenilenme, radikal üyeleri tatmin edecek boyutta olmaktan çok uzaktaydı. Böylece 1943 yılında Anton Lembede’nin liderliğinde Kongre Gençlik Birliği kuruldu. Birlikte öne çıkan isimler Oliver Tambo, Nelson Mandela ve Walter Sisulu olacaktı. Gençlik Birliği’nin 1949 yılındaki eylem planında ulusal özgürlük çağrısı yapılarak yeni yöntemler ortaya kondu. Sivil itaatsizlik, grev ve boykot olarak belirlenen yöntemler ANC’de de kabul edildi. Ancak ANC’nin komünist gruplarla ittifak halinde olması, hükümetin ANC liderlerini “komünizmin bastırılması” adı altında tutuklaması ile sonuçlandı. Akabinde 1955 yılında ilan edilen Özgürlük Bildirisi’nde özellikle eşitsizliklerin sonlandırılması üzerinde durulmuş, meşruiyetini yalnızca halktan alacak olan bir yönetimin varlığının kabul edileceği açıkça beyan edilmiş, özgürlüklerin ve bireysel hakların altı çizilmiş ve bunlar kazanılana dek mücadelenin devam edeceğinin vurgusu yapılmıştı. Tüm bu gelişmeler direnişin ANC çizgisinden ne yöne evrildiğini açıkça göstermektedir. Ancak ANC’deki asıl köklü değişim 1960 yılındaki Sharpeville Katliamıyla olacaktı.

Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: ApartheidBir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid

Ülke çapında artan tepkiler ve geçiş belgelerinin kaldırılacağı hususundaki beklentiler nedeniyle ANC ve PAC (The Pan Africanist Congress) önderliğinde, 21 Mart 1960 günü barışçıl olması amaçlanan bir kampanya başlatıldı. Buna göre insanlar belirli yerlerde, gruplar halinde toplanarak protesto gösterileri yapacaklardı. Kalabalıkların çoğu polisin sert şiddetiyle dağıtılırken Sharpeville’deki hadise katliam boyutlarına ulaştı. Barışçıl amaçlarla düzenlenen gösteriler Sharpeville’de yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlandı. Olay sonrası ANC ve PAC yasaklanmış, örgütlerin liderleri yakalanmış veya kaçmak zorunda kalmıştı. Direniş tarihi açısından ele alınacak olursa Sharpeville Katliamı kesinlikle bir dönüm noktası olmuştur. Tamamen barışçıl amaçlar taşıyan bir protestoya bile şiddetle cevap verilen bir ortamda, Nelson Mandela’nın da ifade ettiği gibi elli yıllık demokratik mücadele Afrika halkına bir şey kazandırmamıştır.

Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid
Nelson Mandela

Bu sebeple direnişin genel görünümü Sharpeville Katliamı sonrası daha radikal ve şiddet içeren bir hal almaya başladı. 16 Haziran 1961’de ANC’den bir grup silahlı, direniş gerçekleştirmek üzere “Umkhonto we Sizwe” (Halkın Mızrağı) örgütünü kurmuştu. Örgütün eylemleri çok fazla ses getirdiğinden ülkede bulunan tüm muhalif gruplar ANC çatısı altında toplanmaya başladı. Akabinde yaşanan “Soweto Olayları” ve Güney Afrika siyahları için çok önemli bir isim olan Steve Banku Biko’nun polis nezaretinde uygulanan şiddet sonucu yaşamını yitirmesi ile toplumsal gerilim hat safhaya varmıştır.

Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid
Soweto Olayları’nda eğitim reformunu protesto edenler

Bu olayların yaşanmaya başladığı 1976 yılından itibaren ülke genelinde şiddet iyice tırmanmıştı. Yine bu yıllarda Sovyetler Birliği ve mali önderliğinde BM’de, Apartheid karşıtı eylemler ve kampanyalar başlamıştı. Ancak dönemin iki kutuplu yapısı gereği Batı dünyası Sovyetler Birliği’nin aradığı desteği sağlamamıştı. Yine de hükümet gelen tepkiler üzerine Küçük Apartheid üzerinde bazı yumuşama girişimlerine başladı, ancak bu hareketler de toplumda oluşan gerilimi azaltmak konusunda  pek işe yaramadı. 1985 yılında olayların iyice tırmanması üzerine Güney Afrika hükümeti, Mandela ile temaslara başladı. Hükümet Mandela’ya özgürlüğünün verilmesi karşılığında Umkhonto’nun silahlı mücadelesini bırakmasını talep etmekteydi, ancak Mandela anlaşmaya yanaşmıyordu. Bu dönemde Güney Afrika hükümeti içinde tartışmalar başladı ve reformistlerle muhafazakarlar arasında sert bir siyasal mücadele ortamı oluşmuştur. SSCB’nin yıkılması sonrasında etki alanını genişletmek isteyen Batılı ülkelerin baskılarıyla, hükümet içinde reformistler ağır basmış ve Başkan P. W. Botha reform sürecini başlatmak zorunda kalmıştı. 1989 yılında iktidara gelen F. W. De Klerk, ANC ve diğer örgütler üzerindeki yasağı kaldırdı. Nelson Mandela’yı serbest bırakan hükümet, yeni anayasa çalışmalarına başladı. Tüm bunlar sonucu 1994 yılında ilk demokratik seçimler yapıldı ve Nelson Mandela devlet başkanı seçildi.

Sonuç olarak o dönem göz önüne alındığında bunlar, yapılması artık zorunluluk olmuş reformlardı. Uluslararası alanda iki kutupluluğun bitişi, direnişin bastırılamaması ve ekonomik zorluklar gibi hususlar De Klerk’ü bu adımları atmaya zorlamıştı. Yarım asırlık bu karanlık rejim de en sonunda Afrikalı insanların dirayetli tutumuyla tarihe karışmıştı. Post-kolonyal teorinin önemli isimlerinden F. Fanon’un sözleriyle: “Şiddet, sömürge halkları için tek seçimdi. Zira sömürge halkının kaybedecek bir şeyi olmadığından ezildiği bu sistemi ya kökten değiştirecekti ya da değiştiremediği sistem onu ezmeye devam edecekti.”

Bir Irkçılık ve Sömürü Düzeni: Apartheid
Steve Biko

Steve Biko’da bu yönden Fanon’la aynı çizgidedir diyebiliriz. Ona göre siyah sürekli aşağılanmaktadır ve bu durumdan kurtuluş da beyaz insana benzemek değildir. Afrikalı siyah, henüz küçük yaşlarından itibaren aldığı eğitim yüzünden kendisinden utanmaktadır. Dolayısıyla bu gidişatı değiştirmek kolay değildir. Ancak imkansız da değildir. Bu durumdan kurtulmak için Afrikalı siyah, sadece kökenlerine geri dönmelidir. Kendisinin ortaya attığı “Siyah Bilinç”, Apartheid’a karşı direnişin düşünsel altyapısını oluşturmuştur. Biko’nun deyimiyle onların savaşı, hükümete karşı değil bu düzene karşıdır. Bu sebeple ister Batı ve getirdiği kapitalizm,, isterse de Sovyetlerin getirdiği komünizm siyah Afrikalının ihtiyacı olan şeylerdir. Afrikalının ihtiyacı olan, yukarıda söylediğim gibi kendisine uzak tutulmaya çalışılan öz kültürüdür. Apartheid’a karşı savaşını kazanmış olmasına rağmen günümüzde hala eşitsizliğin kol gezdiği Güney Afrika’da, Biko’nun bu radikal söylemlerinin doğruluğu tekrar gün yüzüne çıkacak ve haklılığını gösterecektir. Afrika, Ortadoğu, Uzakdoğu ve Asya gibi koloni geçmişi olan topraklarda sömürü sistemi yok olmamış, sadece şekil değiştirmiştir. Son olarak Fanon’un güzel deyimiyle: “Beyaz, sadece bir renk değildir”. Tüm sömürülerin ortadan kalktığı bir dünya dileklerimle…

KAYNAKÇA

Fanon,Frantz (Şubat 2017), Yeryüzünün Lanetlileri,(Çev. Şen Süer), Versus Yayınları”

Fanon,Frantz(Nisan 2016), Siyah Deri Beyaz Maskeler(Çev. Cahit Koytak), Encore Yayınları”

15 Haziran 1976: Soweto İsyanları’’, Africa Media Online, https://www.google.com/culturalinstitute/exhibit/soweto-isyanlar%C4%B1/gRZ0EihK?hl=trHYPERLINK “https://www.google.com/culturalinstitute/exhibit/soweto-isyanları/gRZ0EihK?hl=tr&position=0,4″&HYPERLINK “https://www.google.com/culturalinstitute/exhibit/soweto-isyanları/gRZ0EihK?hl=tr&position=0,4″position=0%2C4 (Erişim Tarihi: 16 Ekim 2014).”

Vale, Peter (2010), ‘‘Güney Afrika Devrimine Ne Oldu?’’,(Çev.Emrah Göker), Birikim Dergisi, 175-176.

Taşhan, Seyfi ve Çıdar, Olgun (1977), Apartheid-Güney Afrika’da Irk Ayrımı, (Ankara: Dış Politika Enstitüsü).

Koşar, Orçun, ‘‘Güney Afrika Cumhuriyeti’’ Academiahttps://www.academia.edu/7356939/G%C3%BCney_Afrika_Cumhuriyeti (Erişim Tarihi: 23 Kasım 2014).

Erdemir Emre, Yalçıner Can ve Kulaklı Yavuz (2014), ‘‘Nelson Mandela Önderliğinde Güney Afrika’nın Apartheid Kaşıtı Mücadelesi ’’, Siyasal Hayvan, http://www.siyasalhayvan.com/nelson-mandela-onderliginde-guney-afrikanin-apartheid-karsiti-mucadelesi/ (Erişim Tarihi:22 Ekim 2014).”

Hasan Ali Hamarathttp://populerakim.com
İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Mezunu

Related Articles

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -

Son Yazılarımız