Cuma, Kasım 15, 2024

Bir Devlet Nasıl Yıkılır? Aristo’dan Mevlana’ya…

Devletin kısaca tanımı, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Devlet yaşamını nasıl sürdürür, sağlıklı örgütlenme nasıl olur, ideal devlet anlayışı ve düzeni nelere bağlıdır gibi sayısız sorulara cevap veren çeşitli çalışmalar mevcuttur. Platon’dan Kant’a, İbn’i Haldun’dan Marx’a pek çok ünlü düşünür sağlam bir devlet yapısı üzerine fikirler üretmiş ve eserler vermiştir. Fakat bu konuya düşülmemiş bir soruyla yeni bir pencere açmak istiyorum: Bir devlet nasıl yıkılır?

ARİSTO’NUN ÖĞÜDÜ

Platon’a göre devlet bireyle eş değerdir. Yani devlet denilen mekanizma büyütülmüş insandır. İslam felsefesi ise bu fikri “Nasıl yaşıyorsanız öyle yönetilirsiniz” anlayışı ile destekleyerek, tikel tümel ilişkisini güzel bir şekilde açıklar. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki, bireyin amiyane tabirle bozulması, devletin çarklarının da çürümesine ve dolayısıyla kaosa yol açacaktır.

Aristo

Peki birey nasıl bozulur? Büyük İskender, zamanının önemli düşünürlerinden, aynı zamanda  öğretmeni  olan Aristo’ya bir mektup yazarak sorar: “Zapt ettiğim topraklarda ki insanları tahakküm altında tutabilmek için ne yapmalıyım? Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim, hapse mi atayım, kılıçtan mı geçireyim?”

Aristo ise ona şu tarihi öğüdü verir: “Sürgüne gönderirsen, sürgünde toplanıp sana başkaldırırlar. Hapse atarsan, hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar, hapse cahil girenler bile okumuş ve öğrenmiş olarak çıkar ve başına daha çok sorun açarlar. Hepsini kılıçtan geçirirsen, onlardan sonra ki kuşak intikam hırsıyla büyür, ileride hükümranlığına tehdit oluşturur.” Ve ona şu tarihi öğüdü verir. “Zapt ettiğin topraklarda ki insanları tahakküm altına almak için, insanların arasına nifak tohumları ekeceksin. Birbirleri ile savaşınca da hakem olarak kendini kabul ettireceksin. Ama anlaşmaya giden bütün yolları da tıkayacaksın.”

BİR DEVLET NASIL YIKILIR?

BÖL-ÇATIŞTIR-YÖNET

Böl, çatıştır ve yönet siyaseti, kökeninin Büyük İskender’in babası olan Makedonyalı Philip’e (II. Philip) kadar uzandığı söylenen en eski hakimiyet taktiklerinden biridir. Tarih boyunca tiranlar kendi iktidarlarını sarsacak birleşik bir muhalefeti engellemek için boyun eğdirmeye çalıştıkları halkları bir birine düşman ederek eşitlik ve özgürlük taleplerinin önünü almaya çalışmışlardır. Aristo’nun İskender’e de öğüdü bu yöndedir.

Aristo İskender’e, toplumu kaosa sürüklememenin işlerini kolaylaştıracağını izah etmeye çalışmaktadır. Şüphesiz kaosu yönetmek, işleyen bir düzeni yönetmekten daha kolaydır. Çünkü kriz anında dahi, sükunetini koruyabilen, mantıklı düşünebilen bir toplum, problematiğe doğru refleksler verecek ve onu aşacaktır. Kaotik bir ortamda ise, kişi düşünemez, sorgulayamaz ve üretemez. Üretemeyen bir toplum ise çürür, yok olma kaçınılmazdır. Aristo, terörün devamlılığının önemini de vurgulamış, bunun için ise İskender’e hakem olarak kendini tayin ettirmesini ve anlaşma yollarını da tıkamasını tembih etmiştir.

MEVLANA’YA GÖRE TOPLUM NASIL BOZULUR?

Aristo her ne kadar etkileyici bir teori üretse de, pratiği bize Mevlana açıklar. Mesnevi’de yer alan Yahudi padişah ve Hristiyan halk kıssası, bir topluluğun nasıl bertaraf olacağını bizlere çok güzel bir şekilde izah eder. Mesnevi’nin birinci cildinin 350. beytinden 768. beytine kadar Yahudi vezirin hilelerini, Hıristiyanları nasıl paramparça ettiğini anlatır bizlere üstat. 

Mevlana Mesnevi

YAHUDİ PADİŞAH VE HRİSTİYAN HALK ARASINDAKİ KISSA

Kıssada Mevlana Hz. şöyle anlatır. Hristiyan bir topluğun bulunduğu bir bölgede, zalim bir Yahudi padişah vardır. Hristiyanlığın yayılmasından rahatsız olan padişah, Hristiyanlara zulmediyor, onları işkencelere tabi tutuyor ve öldürüyordur. Padişahın hilekar veziri bunun çözüm olmadığını, bütün Hristiyanların tespit edilemeyeceğini ve dinin yayılmasına bu şekilde mani olunamayacağını padişaha izah eder.

Çözüm yolu olarak ise padişahtan, güya Hristiyan olduğu ortaya çıktığı için, önce kendisine işkence etmesini, sonra da idama mahkum etmesini ister. Bunu da şehir meydanın da yapılmasını, sonra bir şefaatçinin suçunun bağışlanmasını istemesiyle kendisini sürgüne göndermesini niyaz eder. Padişah ta vezirin isteklerini harfiyen yerine getirir. Padişah veziri Hristiyan topluluğun arasına sürer. Vezir sürüldüğü yerde halka Hristiyan olduğunu, padişah ise bunu anlayınca kendisini öldürmek istediğini anlatır. Beni İsa’nın ruhaniyeti kurtardı der ve Hristiyan topluluğun saygısını kazanır.

Gittiği yerde vaazlar veren ve tebliğ yapan vezirin etrafına yüzbinlerce Hristiyan toplanır. Kısa zamanda halk, vezirin İsa’nın vekili olduğuna inanır ve onun sözünden çıkmaz hale gelir. Vezir de güvenlerini kazandığını anlayınca topluluğun içine nifak tohumu ekmeye başlar. Birbiri ile çelişen hükümler verir. On iki adet tomar yazar ve tomarların her biri birbiri ile zıt beyanlar içerir. Halk içerisinde aklıselim olanlar bir süre sonra durumdan şüphelenir.

12 TOMAR’DAN BİR DETAY: “SENDEN BAŞKA VEKİLİM YOKTUR” YALANI

Bunun üzerine vezir yeni bir numara çevirmek üzere halvete çekilir. Hristiyanlar onun sohbetinden mahrum kalınca çok üzülür ve geri dönmesi için ısrar eder. Vezir halvetten çıkmama izin yoktur diyerek onları geri çevirir. Bu durum birkaç kez tekrarlansa da vezir halvetten çıkmaz ve kendisinden şüphelenenlere serzenişte bulunur. Halk ise bu durumdan çok pişman olur.  Halvetteyken vezir müritlerinden 12 kişiyi ayrı ayrı yanına çağırır ve yazdığı 12 tomarı her birine dağıtır. Tomar verdiği her kişiye “vekilim sensin, ben öldükten sonra yerime geçecek olan halife de sensin. Diğer emirler sana uymak zorunda, hilafetini kabul etmeyen, emirlerimi eksik yapan, veya yapmayan olursa öldür ya da esir et. Ben ölmeden söylediklerimi kimseye söyleme. Öldükten sonra reisliğini ilan et ve karşı gelen olursa gereğini yap.” der. Her bir tomarda yazanlar birbirine ters ve zıttır ve hepsinde de “Yerime geçecek senden başka vekil yoktur” yazar.

Bir süre sonra vezir yüzüğündeki zehri içerek canına kıyar. Hristiyan halk çok üzülür. Mezarı başında bir ay yas tutar. 1 ay sonra halk vezirin emirlerine “ey emirler, üstadımızın yerine hanginiz geçecek? Bilelim de onun sözüne uyalım” derler.  Vekillerin her biri ellerindeki tomarla hilafet iddiasında bulunur. Ve halk iç savaşa sürüklenir. Kısa sürede kan gövdeyi götürür ve Hristiyan topluluk dağılır.

TEFRİKA VE DAĞILMA

Mevlana, bu kıssasında Aristo’nun teorisini geliştirerek pratiğe yatkın bir örnekle karşımıza çıkıyor. Vezirin yaptıklarına bakacak olursak, sırasıyla önce verdiği vaazlarla sahih bilgiyi çürütüyor. Sonra halvete çekilerek kendisinden şüphelenenleri susturuyor ve halkın onlara tavır almasını sağlıyor. Sorgulayamayan bir toplum haline getiriyor. Daha sonra ise birbirine çelişen emirlerle 12 veliaht tayin ediyor ve kendini öldürüyor. Bu şekilde otorite boşluğuna ve tefrikaya zemin hazırlıyor. Daha sonra veliahtların her biri posta talip oluyor ve toplum teröre sürükleniyor. Kısa zaman sonra ise yok oluyor veyahut dağılıyorlar.

Sonuç olarak örneklerden şunu anlıyoruz. Sorgulayamayan, düşünemeyen, üretemeyen toplum çürümeye mahkumdur. Çürüyen toplum ise birliktelik duygusunu yitirir ve ayrışır. Kişisel menfaatler ön plana çıkar ve bu durum da çatışmaya yol açar. Güçlü bir otorite yoksa, topluluk izmihlal olur.

MUTLULUĞUN RESMİ” ÇALIŞMASI ABİDİN DİNO’YA AİT DEĞİL

Dianne Dengel’in home sweet home” adlı çalışmasını çoğumuz görmüşüzdür. Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ya “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?” sorusuna karşılık Dino’nun yaptığı eser olarak biliriz çoğumuz ama bu vesile ile de yanlış bir bilgiyi de düzeltmiş olalım. Yani “home sweet home” olarak bilinen çalışma Abidin Dino’ya ait değildir. Resim, Dianne Dengel’e ait olan bir çalışmadır.

Tablonun bende uyandırdığı izlenim, zor şartlar altında bir arada kalmayı başarabilen bir aile portesi. Birliktelik duygusunu yitirmemek, zorlukları aşılabilir kılmış. Bazen yağan yağmurdan kaçmak yerine, beraber ıslanmak bizler için daha hayırlı olacaktır. Bizi selden kaptığımız kütük değil, birbirimize kenetlenmemiz kurtarabilir ancak.

abidin dino mutluluğuun resmi

Son söz olarak şükürler olsun ki bir devletin vatandaşıyız. Ve ona faydalı bireyler olmaya çalışıyoruz.  İnşallah, devletimizin kıymetini bilir, ona layık bireyler ve yöneticiler oluruz. Bu yazı basıma kısa zaman sonra hazır hale gelecek bir kitabı da müjdelemekte. Satır aralarında tekrar rastlaşmak dileğiyle.

Related Articles

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -

Son Yazılarımız